8 Kasım 2011 Salı

"Yılmaz" Burak

Fotoğraf: Burak Yılmaz, LigTV
Son zamanlarda Arda Turan'dan bahsediliyordu Türkiye futbolunun en büyük ismi olarak, Atletico Madrid'e olan yolculuğu ile bizlerden övgü topladı. Ancak o gidince ligimizde başladı yeni yıldız arayışları. Çok aramaya lüzum yok sanırsam. Ligin en önemli oyuncularından birisi kuşkusuz geçen senenin 2. devresinden beri Burak Yılmaz.


Kendisi futbola Antalya'da başlayıp, Beşiktaş'ta devam eden ve dikiş tutturamayanlardan. Aslında Jean Tigana onu beğeniyordu. Oynatmaya devam ediyordu. Burak Yılmaz'ı da zaten onun vesilesi ile tanıdık. Sağ kanattaki bu genç kim derken, Tigana kovuldu ve Ertuğrul Sağlam geldi, onu yedek kulübesine hapsetti. Ancak Burak'a teklifler vardı. Manisaspor'a gitmişti, yapacak birşeyi yoktu. Dahası küme düşmeme çabası içinde olan takımda morali bozuktu. Oyuncular ile tartışıyordu. Daha sonra futbolu bırakmaya bile karar vermişti. Babasından gelen telefon ile Burak toparlanmaya başladı. İlk gollerini atmaya başlamıştı bile, 16 maç 9 gol...




Daha sezon yeni bitmişti ki Fenerbahçe, Burak Yılmaz'a el koydu. Manisaspor'daki oyununu Fenerbahçe'de de göstermesi arzulanmıştı. Aragones'ten forma şansı bulamıyordu. 6 maçta hep son dakikalarda oyuna dahil olup  etkisiz kalmıştı Yılmaz. 16 maçta gol bile atamadı. Çok kötü bir sezonu geride bırakmıştı. Sonra ise bir aralık kapı gördü ve Eskişehirspor'a kiralık transfer oldu. Orada sadece 1 gol atarak gol orucuna son verdi.


Fenerbahçe forvet eksikliğini başarılı bir sezonu bırakan Gökhan Ünal ile sonlandırmayı planlıyordu. Burak Yılmaz ve bir miktar para karşılığında anlaşma sağlandı. Şenol Güneş her oyuncusuna olduğu gibi yeni kozuna da o özgüveni aşılamıştı.

İlk kez gözlere battığı an, Bursaspor'un şampiyonluk mücadelesindeki rakibi Fenerbahçenin son maçıydı. Maç 1-0 giderken attığı golle hem Fenerbahçe'nin şampiyonluğunu engelliyordu, hem de Anadolu'dan bir şampiyon daha kazanılmasına yardımcı oluyordu.

Bir sezon sonra ligin altını üstüne getirecekti. 
Sezona tarihlerinde ilk kez kazandıkları TFF Süper Kupa ile başladılar. Burak, Avrupa arenasına Liverpool FC ile oynadıkları UEFA Kupası eleme maçlarıyla geri döndü. Özellikle ligin son haftalarında maçta geçirdiği sakatlığa rağmen 88. dakikada gol atarak Trabzonspor'a 2-1'lik galibiyeti getirdiği Beşiktaş maçı, Galatasaray ve Bursaspor'a karşı alınan 1-0'lık galibiyetlerde attığı gollerle Trabzonspor'un şampiyonluk yarışında önemli bir yardımcı oldu. 



Bu sezon ise Burak için söylenecek birşey yok. 8 maç ve 13 gol ile takımını sırtlamaktan öte, tek başına takımı sürükledi. Bu işin sonu iyi olur diyelim. Nazar değmesin diyelim....

Umut Naderi

4 Eylül 2011 Pazar

Galatasaray ve Liverpool arasındaki bağ...


Galatasaray ve Liverpool takımının arasında ayrı birşeyler var... Futbol kariyerleri boyunca hem Galatasaray'da hem de Liverpool'da oynayan oyuncular normalden fazla... Bunun dışında Galatasaray ve Liverpool 2002'den beri Liverpool takımı ile tam 6 kez karşılaştı... Bu istatistik de normalden yüksek tabii ki.. Şimdi ilk önce 2 takımın da formasını giyen oyunculara göz atalım..

1- Barry Venison
İngiliz oyuncu 1986-1992 yılları aralığında Liverpool formasını terletti. Daha sonra 3 yıl Newcastle United forması giydikten sonra 1995 yılında Galatasaray takımına geldi. Greame Souness tarafından getirilmişti kendisi. Galatasaray için 8 maç terletti formasını. Ancak beğenilmedi gerekçesi ile ara transfer döneminde kendisi ile yollar ayrıldı ve o da Crystal Palace takımının yolunu tuttu. Yaşlı olduğu için iyi oynayamıyor gerekçesine dayandırıldı satılışı. Hayal kırıklığı olmuştu Galatasaray için açıkçası...



2- Mike Marsh
Mike'da ayrı bir İngiliz'di her iki takımda da top koşturan... Kariyerine 1987 yılında Liverpool'da başlayan Mike tam 6 yıl Liverpool için ter döktü. 1993 yılında Liverpool takımından ayrılan Marsh 1 yıl West Ham United'da top koşturdu. Bir sonraki yıl da Coventry City forması giyen Mike 1995 yılında Greame Souness'in talimatı ile Barry Venison ile birlikte transfer edildi. Galatasaray için sadece 3 maça çıkan ortasaha oyuncusu beğenilmeyerek ülkesine geri gönderildi. Akıllarda fiyasko transferlerden biri olarak kaldı. Ülkesine döndüğünde ise Southend United, Southport, Barrow, Kidderminster Harriers, tekrar Southport, Boston United ve son olarak Accrington Stanley forması giyen Mike 2003 yılında aktif futbol hayatını sonlandırdı... Şu anlarda Teknik direktörlük işi ile meşgul kendisi...

3- Dean Saunders
Gallerli oyuncu 1991-92 yılları arasında Liverpool forması giydi. Sonraki 3 yıl Aston Villa'da oynayan Dean Saunders, bir sonraki sene Galatasaray'a transfer oldu. Saunders'da Mike ve Barry gibi Greame Souness tarafından getirilmişti, tek farkı ise o başarısıydı ve 1 sezon boyunca Galatasaray'a hizmet etti. Kadıköy'de oynanan Türkiye kupası final maçının 116. dakikasında attığı o harika gol ile taraftarın gönlünde ayrı bir yere sahip olan Galli oyuncu, profesyonel hayatında 75 kez milli forma giyme başarısı da gösterdi. Galatasaray'dan sonra N. Forest, Sheffield Utd ve Bradford city takımlarının formasını giydi. Bir dönem Newcastle'da Souness'in yardımcılığını yapan Dean Saunders şimdilerde Galleri çalıştıran John Toshack'ın yardımcılığını yapıyor..

4- Abel Xavier
Abel Xavier 2001-2002 yılları arasında Liverpool'da forma giydi. Portekizliyi oyuncu Türk Halkı ilk olarak Galatasaray'ın 2002 yılının Şubat ayında yaptığı Galatasaray'ın Liverpool maçı ile tanıdı. Liverpool defansını beğenen teknik direktör Mircea Lucescu, Haziran ayında Abel Xavier'i Galatasaray kadrosuna kiralık olarak katmayı başardı. Ancak Temmuz ayında Lucescu'nun Beşiktaş ile anlaşması üzerine Xavier'in sorumluluğu yeni teknik direktör Fatih Terim'e kalmıştı. Xavier 2002-2003 yılları arasında Galatasaray savunmasını korudu. Birçok maçta savunmanın sağ kanadında, bazı maçlarda ise savunmanın ortasında görev aldı yıldız oyuncu.
En göze batan özelliği ise hep imajı oldu. Sarı, gür top sakalı ve sürekli stilini değiştirdiği saçları ile sürekli eleştiri ve beğeni aldı Abel. 2003 yılının Mart ayında oynanan Galatasaray ile Fenerbahçe maçından sonra Eski Açık'a gidip samimi şekilde formasını öperek taraftarın beğenisini ve sevgisini kazanmıştır. 
Kiralama süresi bittikten sonra Liverpool'a tekrar dönen Xavier futboluna Hannover 96 takımında devam etmiştir. 2007 yılına kadar Avrupa'da bazı takımlarda oynayan Xavier 2007 yılından 2009 yılına kadar Los Angeles Galaxy takımında forma giyip, sezon sonu futbolu bırakmıştır. Karizması ve değişik imajı ile çoğu Galatasaray taraftarının aklında yer edinmiştir...


30 Ağustos 2011 Salı

Tarihe Kazınır Bazı Mağlubiyetler...


Manchester United'ın 8-2'lik Arsenal galibiyeti sonrası, İngiltere'nin ayağa kalktığı bir gerçek. Tarihi bir fark attı Manchester United o gün. Rooney'in hat-trick yapması da olaya daha büyük bir süs verdi. Arsene Wenger ise Nasri ve Fabregas'ı sattıktan sonra taraftarın eline en büyük kozu vermiş oldu bu tarihi yenilgi ile. Arsene Wenger ise bu mağlubiyet ile 1996'dan beri olan Arsenal kariyerinde, ayrılmanın eşiğine geldi ilk kez.
Kaptan Takımını Yalnız Bıraktı...
Bu mağlubiyet de akıllara şu soruları getiriyor, "Fabregas olsa Arsenal kazanır mıydı?", "Nasri olsa Arsenal daha çok mu gol atardı?".. Ancak bu sorulara cevap veremeyiz. Kimse ne olacağını bilemez. O anki ruh hali değişik olsaydı daha çok veya daha az gol de olabilirdi. Ancak Manchester yaptı yapacağını.

Bir de şöyle düşünelim... 10. dakikada Rooney'in sakatlandığını düşünürsek, Sir Alex Ferguson yerine mutlak olarak Chicharito'yu oyuna alacaktı. Bu Rooney'in hat-trick yapamayacağı anlamına gelirken, aynı zamanda Javier Hernandez'in de atacağı gol sayısının bilinemeyeceği anlamına da geliyor elbette. Ne de olsa tarihi değiştiremeyiz.

Artık Arsenal takımının, daha çok taraftarının bir yarası var tarihe kazınmış olan. Aynı Fenerbahçe taraftarının 5-1 yarası varken onlar da bunu söyleyen Galatasaraylılara 6-0'ı gösterirken. Beşiktaş'ın Avrupa'da tarihe geçen bir yarası var hiç silinmeyecek, 8-0'lık Liverpool karşılaşması...



27 Ağustos 2011 Cumartesi

Zamanda Yolculuk: Oliver Kahn


Oliver Kahn, onun için söylenecek çok şey var aslında. "Maçı kurtaran adam" denilebilir onun için. Almanlar disiplinli olur derler. Tam bir disiplin abidesiydi o da. 1969'da Karlsruhe'de dünyaya geldi Alman kaleci. Doğduğu şehrin takımı olan Karlsruhe FC takımı ile altyapıdan as takıma kadar çıkma başarısı gösterdi Oliver. Henüz 17 yaşında, bir kaleci için çok erken sayılacak bir yaşta ilk profesyonel maçına çıktı Karsruhe FC takımı ile.

25 yaşına kadar Karlsruhe takımının kalesini korudu Kahn. 1994 yılında ise Bayern München takımının gözüne giren kaleci, o yılın yaz aylarında tam 
4,600,000 Alman Markı karşılığında kariyerinin sonuna dek ter dökeceği Bayern München ile anlaştı. München kalesini teslim alan Oliver, aynı yıl oynanacak olan 1994 FIFA Dünya Kupası'nda, Almanya Milli Takımı'na çağırılsa da çapraz bağlarının sakatlanması sonucu ancak 2 ay sonra, 1995 senesinde milli takım formasına kavuşabildi... İlk Milli Formasını 26 yaşında giyen Kahn, Milli Takım'ın as kalecisi Andreas Köpke'nin emekli olmasından sonra bu formayı devralacaktı.




Bayern München'de ise rekor bir ücretle transfer olan Oliver, takımı ile birlikte 1995-96 sezonunda UEFA Kupası Finali'ne çıkarak finalde rakipleri Fransa Şampiyonu Bordeaux'u yenmeyi başardı. 1997-98 sezonunda ise Oliver Almanya'daki ilk kupasını ise Lig Kupası'nı kazanarak elde etti. Kariyerinde ise bu sezon sonunda 2. kez yılın kalecisi ödülünü almayı başardı Kahn.

1998-99 sezonunda ise Bayern München ile Şampiyonlar Ligi Finali'ne çıkmayı başaran kaleci, takımı ile maçı 89. dakikaya kadar 1-0'lık skorla önde götürmeyi başarmıştı. Ancak maçın sonlarına doğru Manchester United atakları bitmek bilmiyordu. Sonunda Manchester sol köşeden 2 korner kazandı ve Beckham'ın kullandığı bu 2 korneri ilk önce Teddy Sheringham ve son olarak Ole Gunnar Solksjær gole çeviriyordu. Oliver Kahn'ın elinden hiç birşey gelmiyordu ki maçın bitiş düdüğü ile birlikte Manchester Avrupa Kupasının sahibi oluyordu...





Euro 2000 serüveni ise Almanya'nın gruplardan çıkamaması sonucu kısa sürmüştü. Turnuva sonunda emekli olan bir başka yıldız oyuncu Oliver Bierhoff'un sonrasında Almanya Milli Takımı'nın kaptanlığını da devraldı.
Kahn kariyerindeki en kötü performanslarından birini 2001 yılında Münih'te İngiltere'ye karşı oynadıkları maçta gösterdi. 
Daha önce 2000 yılında Wembley stadyumunda İngiltere'yi 1-0 yenen Almanya oyunun da favorisiydi. Fakat, Michael Owen'ın hat trick yaptığı karşılaşmayı Almanya 5-1 kaybetti. Bu mağlubiyete rağmen Almanya, Ukrayna'ya karşı oynadıkları play-off karşılaşmasını kazanarak FIFA Dünya Kupası'na katılmaya hak kazandı. Kahn gelecek şampiyona için takımın bir numaralı oyuncusu olmaya devam etti.

3 Mart 2001'de
 Hansa Rostock ile oynadıkları karşılaşmada karıştığı bir olayda sahadan atıldı. Bayern Münih'in son dakikalara 2-3 yenik girdiği karşılaşmada Oliver, köşe vuruşu sırasında gizlice ceza sahası içerisine girdi ve zıplayıp topu karşı takımın ağlarına yumrukladı. Hakem hiç bekletmeden kırmızı kartını gösterdi ve Kahn da oyundan atıldı. 


2006'da Münih'te Arminia Bielefeld ile oynanacak bir karşılaşma öncesinde, Michael Rensing alıştırma atışlarla Kahn'ı hazırlıyordu. Kahn'ın gözüne isabet eden bir atış, gözünde şişmeye ve lekeye yol açarak karşılaşmada oynamasına engel oldu. Rensing'in kalede durduğu maçta Bayern sahadan 2-0'lık sonuçla galip ayrıldı.


FIFA 2006 Dünya Kupasında ise milli takımı ile son turnuvasını yapacaktı. Jens Lehmann'ın yedeği olarak kadroda yer aldı ve sadece 2 karşılaşmada oynadı. Türkiye ile oynanan karşılaşmada Lehmann'ın yedeği olarak kulübede oturdu Oliver. Turnuva'da Almanya, Türkiye'yi mağlup ederek finale çıktı ancak finalde Fernando Torres'in golüne engel olamayan Almanlar sahadan 1-0'lık mağlubiyetle boyunları bükük ayrılmıştı. Maçtan sonra Kahn milli takımı bıraktığını açıkladı...

Kahn, 2007-08 sezonunda takımla oynamak istediğini duyurdu. 2011 itibarıyla Bundesliga tarihinin 197 maçla, kalesinde gol yemeden en çok maça çıkan kalecisidir. 2 Kasım 2007'de 38 yaşındayken çıktığı 535'inci Bundesliga maçıyla ligin en çok maça çıkan kalecisi oldu. Oliver Kahn, 1 Mayıs 2008'de UEFA Kupası yarı finalinde Zenit St. Petersburg'a deplasmanda 4-0 kaybettikleri maçla son Avrupa karşılaşmasına çıktı. Son lig karşılaşmasına ise 17 Mayıs'ta Hertha Berlin'e karşı 4-1'lik galibiyet aldıkları maçta çıktı.
On dördünü Bayern'le geçirdiği yirmi yıllık futbol kariyerinin ardından 2 Eylül 2008 tarihinde Almanya XI karmasına karşı oynanan ve 1-1 sonuçlanan karşılaşma ile jübilesini yaptı.

Umut Naderi

Avrupa'da Yine Yeniden Kayıp

2 gün önce Fenerbahçe ile Trabzonspor'un Şampiyonlar Ligi için yer değiştirmesi ile ortalık karışmış, Fenerbahçe yönetimi, taraftarı ve futbolcuları olaya tepki koymuşlardı. Trabzonspor ise bayram havasında kura çekilişinde yer aldı. Fransa şampiyonu ile aynı gruba düştü Trabzon... Zor olacağa benziyor.


Dün ise Bursaspor Anderlecht karşısında 2-1'in rövanşında 2-2 berabere kalınca Avrupa'ya gitme şansını elinden kaçırdı. Geçen sezon da gruplarda sadece tek puan toplayan Timsahlar 2. kez Avrupa
deneyimini yaşadı. Maçın ilk yarısının sonlarına doğru, eski Liverpool oyuncusu Jovanovic sakatlık şikayeti nedeni ile oyundan çıkma izni istemişti. Ancak 2. yarıda kadroda tutulan oyuncu Bursa'yı yıkan golü ağlara yolladı. İlk yarıda kaleci Scott Carson iyi oyun çıkarırken yediği ilk gol tüm takımın dağılmasına yol açtı. Gece Bursaspor adına hüzünlü bitti. Maçta Trabzonspor'a transferi gündemde olan Volkan Şen ve kötü oyunu nedeni ile eleştri alan Sercan Yıldırım yer almadı.

Beşiktaş ise gruplara kalmayı başardı. Alania ekibi karşısında iyi oyun çıkaran Kartal gruplarda Avrupa Serüvenini devam ettirecek...

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Real Madrid Maçına Doğru...

Hazırlık sürüyor. Yeni bir kadro, yeni bir sezon ancak sezon öncesi en önemli maç. Dostluk maçı ancak yeteneğin sınırlara dayanacağı bir maç. Galatasaray futbol kulübü 2000-2001 sezonunun Nisan ayında oynadı Real Madrid ile son karşılaşmasını. 3-0 bitmişti ancak rövanştı o maç. İlk maç 2-0'lık Madrid üstünlüğü ile devam ederken, Ümit, Hasan ve Jardel'in golleri ile 3-2 bitmişti. Ancak yine de Santiago Bernabeu'da pek şanslı değildik sonuçta 3 gol yemiştik ve karşılık verememiştik. Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final müsabakasıydı.


Tarih geçti ve 10 yıl kadar sonra başka bir Real Madrid maçı Galatasaray adına. Ne bir kupa adına, ne bir lig adına oynanacak. Sadece özel bir maç. Dostluk maçı deniyor bunlara. Galatasaray kadrosuna yeni dahil ettiği, Muslera, Elmander, Eboue, Felipe Melo, Engin Baytar, Selçuk İnan, Ujfalusi ve Ceyhun Gülselam ile yeni sezon hazırlığı için en kritik maçını oynayacak, bu oyuncuların karşısında ise Ronaldo, Higuain, Mesut, Nuri, Casillas ve diğer dev isimler olacak(Tam kadro çıkarlarsa ki hiç sanmıyorum!). Güzel bir deneyim olacak Türk futbolseverler için. Çok zamandır İspanyol ekipler ile mücadele etmiyorduk, en son deneyimimiz Atletico Madrid ile Galatasaray arasında oldu ki onu da son dakika ile kaçırdık.

Madrid ekibi ile bu akşam saat 23.30'da karşılaşacağız. Karşılaşmayı Euro Futbol kanalı naklen yayınlayacaktır. Herkese iyi seyirler dilerim...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

UEFA Champions League 2004-2005 Soundtrack

Arkadaşlar, uzun aramalar sonucu bu Soundtrack listesini ve şarkı isimlerini internette bulamadım, ancak sonucunda aramaktan vazgeçip oyunu indirip, bilgisayarıma kurdum... Zor değil tabii ki... Sonucunda oyunun içinden bu harika soundtrack listesini çıkardım... Muhteşem şarkılar var elbette... Bana göre her oyunun soundtrack listesi o oyuna şekil veren ve iz bırakan şeydir.. Dinlemek isteyene..

Soundtrack Listesi:

Bonobo - Pick Up
Jaga Jazzist - Day
Wagon Christ - Nighty Night
Double Trouble - Street Though (Reloaded)
Fila Brazillia - Blowhole
The Future Sound of London - Papua New Giunea
Hexstatic - Chase Me
Infinite Livez - Worcestershire Sauce

          Skapel - 1958
          Felix da Housecat - Rocked Ride (Soulwax Remix)
          Morel - Cheerful
          Stakka & Nubalance - Shady
          Swayzak - Bergerie
          Fingathing - Walk in Space
          Fingathing - Head to Head

15 Haziran 2011 Çarşamba

Futbol'da Özlü Sözler...



"Hiçbir kuvvet beni bu stadda 25.000 kişi olduğuna inandıramaz! Dida'yı bir kere bile duyamadım" Galatasaray mağlubiyeti sonrası Milan kaptanı Paolo Maldini'nin sözleri... 



‎"Türk gazetelerindeki tek doğru şey tarihtir" Haim Revivo



‎"İstatistik mini eteğe benzer çok şey gösterir ama asıl göstermesi gerekeni göstermez" Alex Ferguson


"Arsenal ile hazırlık maçı yapacaktık. Maçtan evvel gittim Arsene Wenger'e, 'Çıkar tam kadronu da güçlerimizi görelim' dedim. Tam kadro çıktılar, 4 tane attık" Hikmet Karaman'dan Arsene Wenger'e... (2001 yılında Kocaelispor'un Arsenal'ı 4-1 yendiği hazırlık maçı öncesi) 


"Futbol basittir. Zor olan basit futbol oynamaktır" Johan Cruyff 

11 Haziran 2011 Cumartesi

Ceyhun Aslan'da...


Bir devrim başlatmıştı Galatasaray, geçen senenin 2.sinin en iyi oyuncusunu kaparak gerçekleştirdi. Selçuk İnan, Fenerbahçe'nin tekliflerine rağmen: "Ben Galatasaraylıyım!" diye haykırmıştı adeta. Fatih Terim yine aldı sazı eline, en iyi Türk oyuncuları almaya çalışıyor. Eski Milli Takım teknik direktörü, iyi tanıyor genç Türk oyuncuları tabii ki. O da Ceyhun'u tercih etti elbette. Ceyhun geçen sene savunmada yılmayan, gücü tükenmeyen oyuncularından biriydi Trabzonspor takımında. Beşiktaş maçında da çizgiden top çıkarmıştı hatırlarsanız. Savunmaya dönük ortasaha oyuncusu Ceyhun...

Peki Ceyhun'un özellikleri neler? Söyleyelim. Ceyhun herşeyden önce gücünü verimli kullanan, eli belinde gezmeyen bir oyuncu. Bu nedenle Ceyhun kadrodayken onun yüzünden 10 kişi oynamanız mümkün değil. Ceyhun'un en önemli özelliklerinden birisi de uzaktan attığı füze gibi şutlar... İşte bir tanesi:


Sivasspor maçında attığı bu müthiş füzeyi herkes hatırlıyordur herhalde. Ancak o şutun tam 7 dakika sonrasında da golünü atmayı da unutmadı Ceyhun...


Kendi açımdan söylemek isterim, Sivasspor-Trabzonspor karşılaşmasını izlerken Ceyhun oyuna giriyordu. Ben hissetmiştim sanki ve dedim çok iyi oyuncu, acaba neler yapacak? Genç bir yetenek demiştim ona. Oyuna girdikten 2 dakika sonra bir şutu direkte patladı ve onun 7 dakika sonrasında ise golünü köşeye bıraktı.

İşte böyle bir oyuncu Ceyhun. Galatasaray'a hayırlı olur inşallah...


31 Mayıs 2011 Salı

Kewell ayrılırken...

Geçen sene harikalar yarattığı anlardaki duygularımdan esinlenerek bir videosunu hazırlayıp youtube’a koymuştum. İyi ki yapmışım bu videoyu ki bu anda geriye dönüp ne kadar büyük bir değeri uğurladığımızı hatırlayalım...

İzlemek İsteyen için Videom: 




Asıl bir "abi"yi kaybettik bence. Takımda ondan başka, Neill da dahil antrenmandan sonra ekstra bir idman, bir egzersiz yapmıyordu. O bu yaşında bile kendini geliştirmeye çalışıyordu ama hayatı sakatlıklarla doluydu. Onu ilk ne zaman mı tanıdı türk halkı?... İşte o kare:
 

Tüm Türk halkı Galatasaray’ın 2000 yılındaki milat’ına kilitlenmişken, Leeds United’ın 2. maçında Ercan Taner’in "Kırmızı Kart çıktı, Kewell, Avustralyalı Futbolcu!" lafı ile baktık televizyona. O oydu. Kim olduğu hakkında belki fikrimiz yoktu ama yarıfinalde televizyona kilitlenmişen duyduk onun adını. İlk kez İstanbul’a gelişinin de bu maçın ilk ayağında gerçekleştiğini söylemişti kendisi de. Daha sonra Liverpool’a gitti. 2007 sezonunda Liverpool ile Anfield’da bir maç yapmıştık ve Luis Garcia’nın attığı golün asistini yapmıştı kendisi.

Ama şimdi uğurluyoruz onu. Çok değil 11 yıl önce yarıfinalde ismini Türk televizyonunda duyduğumuz o ismi uğurluyoruz. Kim bilebilirdi onun bize gelip yıldızlaşacağını, taraftarın sevgilisi olacağını. Kim bilebilirdi ilk maçında topa ayağını bile vurmadan golü atacağını... Bordeaux maçında kaderi değiştiren adam olacağını... Arkasından bu denli üzülenin olacağını kim bilebilirdi...

Yolun açık olsun dostum...

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Türk ve Alman Futbolundan Bir Adam Geçti...


Onun adı Yıldıray Baştürk... Herkes Belki onu ilk olarak Leverkusen'de oynarken tanımıştır. Dile kolay, Şampiyonlar Ligi Finali'nde oynayan ilk Türk oyuncu oldu 2002 senesinde. Real Madrid'e karşı Bayer Leverkusen 11'inde sahaya çıkmıştı kendisi. Hatırlarsınız, ilk golü Raul atar, Lucio skoru eşitler ve 45. dakikada Zidane'ın o akıl almaz volesi ile İspanyol ekibi finali 2-1 skoru ile kazanır. Yıldıray başrolde oynuyodur. Ancak Zidane'ın o vuruşundan sonra Maçın Adamı da Zinedine Zidane olur.


O yaz Yıldıray 2002 Dünya Kupası için Milli Takım Kadrosu'na çağrılır. Dünya Kupasında sadece 2 gol atmıştır ancak, yaptığı asistler ile takımımız çeyrek finale çıkmıştır. Çeyrek finalde Yıldıray 11'de yoktur. Ancak o maçı İlhan Mansız'ın altın golü ile kazanır ve yarı finale Brezilya'nın karşısına çıkarız, ancak şans bu sefer yetmez ve turnuvayı 3. olarak bitirir ve Türkiye olarak bir rekor kırarız.


Daha sonraları ise Yıldıray'ın oynadığı Leverkusen müthiş bir ivme ile Almanya Ligi'nin üst sıralarını alt üst eder. Kadroda çok sayıda kaliteli isim vardır. Başta Micheal Ballack olmak üzere Oliver Neuville, Diego Placente ve Yıldıray Baştürk gibi kaliteli isimler vardır o kadroda. Defansta Lucio, kalede Butt, ortasahanın göbeğinde ise Schneider ve Ramelow vardır ve kaldı ki yedekte ise şu anın yıldız forveti Dimitar Berbatov vardır. O sıralar Alman Ligi'nin en kaliteli takımıdır Leverkusen. O finalden sonra ise bütün oyuncuları dağılır kadroda sadece yaşlı isimler kalır. Ballack ve Lucio Münich'e, Yıldıray Hertha Berlin'e, Oliver Neuville ise Mönchengladbach'a gider. Kulüpte düşüş yaşanmaya başlar. Yıldıray'ın gittiği Hertha Berlin ise yükselmeye başlamaya hazırdır. Onlar da kaliteli oyuncuları bulmaya, genç yetenekleri ortaya çıkarmaya başlamıştır. Yıldıray'ın Berlin'deki ilk sezonunda takımı ligi 12. sırada bitirir. Bunun üstüne takıma Sırp golcü Marko Pantelic alınır. Hem çabuk hem de teknik bir oyuncudur. Daha sonra kadronun başına Falco Götz teknik direktör olarak getirilir. Sonraki sene Hertha Berlin Ligi 4. bitirir. Muhteşem bir sezondur. Yıldıray çok çaba göstermiş ve karşılığını almıştır.


2 sene sonra Yıldıray kontratının sona ermesi sonucu Hertha ile yollarını ayırır. Sonra Stuttgart takımı ile kontrat imzalar. Stuttgart önceki sezon şampiyon olmuştur. Yıldıray takım arkadaşları ile müthiş bir sezon çıkarır ancak Bayern Münich şampiyon olur. Gelecek sezon ise onlar adına daha iyi geçmiş ve 3. olmuşlardır. Ancak Yıldıray da gittikçe yaşlanmaya ve sakatlanmaya başlar. Bu Stuttgart kariyerini etkiler ve 3 sezon oynadığı Stuttgart'ta sadece 31 maç oynayabilmiştir. Bu maçlarda ise sadece 4 gol atarak performansının ne kadar düşüş gösterdiğini gözler önüne sermiştir.


Sonraki sene Yıldıray Blackburn Rovers ile 1 yılı opsiyonlu olmak üzere 2 yıllık sözleşme imzalar. Ancak Yıldıray yaşlanmıştır ve sürekli yedekte oturmaktadır. En sonunda 11'de başladığı tek maçta sakatlanır ve sedye ile dışarı alınır. Yıldıray sezonu kapamıştır. Sezon bitince kontratın opsiyonunu reddeder ve kulüp arama yoluna gider. 2 haftalık arama sürecinin ardından Yıldıray oynayacak kulüp bulamaz ve futbol hayatına zorunlu şekilde nokta koymak zorunda kalır. Ancak bu düşüşe rağmen hala onu 2002 Dünya Kupasındaki performansı, Hertha Berlin'i yükselten oyunu ile hatırlayacağız. Yolun açık olsun Yıldıray...



Umut Naderi

Saha Dışı...



Pitbull'un Ne-Yo ile çıkardığı yeni bir şarkı, gerçekten bana çok iyi geldi. Kulakları rahatlatan, müthiş bir şarkı. Üstün bir performans sergiledikleri kesin, yeni şarkılar bekliyoruz kendilerinden... Hadi dönelim Futbol'a...

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Selçuk İnan Aslanda!..

Süper Ligimizin kaliteli yerli oyuncularından Selçuk İnan an itibari ile Galatasaray ile sözleşme imzaladı. İnan Türkiye Süper Lig kariyeri boyunca Çanakkale Dardanelspor, Vestel Manisaspor ve Trabzonspor formaları giydi. Ligimizde kalitesini ilk olarak 2006-2007 sezonunda Galatasaray ile Manisaspor karşılaşmasında kazanılan bir frikikte göstermişti kendisi. Mondragon gibi tecrübeli bir kaleciye, onun oynadığı 5-6 sene içerisinde tek frikik golünü atmıştı kendisi belki de... Duran toplardaki tehlikesini bu maçta sergilemişti ilk kez.


Sonraki sezonlarda Manisaspor'un muhteşem kadrosu dağılırken, Holosko Beşiktaş'a, Caner Moskova'ya, Hakan Balta Galatasaray'a, Sezer Öztürk Eskişehirspor'a, Ufuk Ceylan Galatasaray'a ve Selçuk da Trabzonspor'a gitmişti. Son yıllarda Trabzon gittikçe güçleniyor, Latin Amerikalılar ile ortasaha ve forvet hattını muhteşem oluşturuyordu. Ancak bu forvet hattına pası kim atacak, frikiklerde, ölü toplarda öldürücü ortaları kim açacaktı? Selçuk hep topun başına geçerdi ve 1 yıl geçtikten sonra artık ezberimizdeydi adı. Ortasahada tam bir Xavi tipi ortaya koyuyordu Selçuk. Trabzonspor'un pas yapan ismiydi ve top kaybı en az olan en az pas hatası yapan kişiydi takımda. Öyle bir takımda orta sahada topu korumak çok önemlidir. Topu kontrol altına aldığınızda, oyunu da kontrol altına almış olursunuz. Selçuk bunu en iyi yapan adamdı... Kendisine yeni takımında başarılar ve mutluluklar diliyorum...

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Taşıncacak Yük Büyük İmparator!


Ultraslan, onlar Terim 2004 Mart ayında görevden ayrılıp, Hagi ilk defa Galaıtasaray'a futbolculuktan başka bir hizmet vermeye gelirken bu yazıyı yazmışlardı. Nasıl yazmasınlar ki, Terim onlara bir UEFA Kupası armağan etmiş, onca oyuncuyu Avrupa piyasasına taşımış, en önemlisi Hakan Şükür'ü Türk Futbol'una armağan etti... O gitti ve 4 seneki talebesi onun yerine geçti... Gurur kırıcı birşey veya gurur verici birşey, oldu ve Fatih Hoca ayrıldı takımdan. Hagi geldi 5 maç takımı idare etti ve 2004-2005 sezonuna hazırlanmaya başladı. 1 yıl sonra, Milli Takım teknik direktörü Ersun Yanal da görevden alınmıştı. Fatih Hoca yerini doldurdu ve Dünya Kupası'na katılmak için çaba sarfetti ancak başarısız oldu. Yılmadı ve 2 yıl sonraki Avrupa Şampiyonasına katıldı. Katılmak ne kelime, Avrupa, Türkiye dendiğinde ilk olarak o 11 oyuncuyu anımsıyordu.


Bu takım ile Avrupa'da "Yarı Final" oynadı ve Avrupa'ya Türkiye'nin sesini duyurdu. Son dakika gollerinin tanınan hocası haline geldi. Daha sonra görevden ayrıldı, belki de en üst seviye de bırakmak istiyordu takımını, daha sonra yerine Guus Hiddink gelmişti.

Hikaye ters döner derler ya ondan oldu işte, bu kez Rijkaard ayrıldı ya çok oldu, Hagi gelmişti... İlk maçı Fenerbahçe maçıydı... Çok güzel bir futbol izletti bizlere. Daha sonra Misimovic ile arasında geçen bazı olaylar nedeniyle onu kadro dışı bıraktı. Nedenini halen bilmiyoruz ya... Daha sonra başarısızlıklar devam edince, geçici olarak Bülent Ünder gelmişti... Ve yeni Başkan yeni hocayı da açıkladı... Terim'e yuvanın kapısını 3. kez açan isim oldu, Sayın Ünal Aysal...

Resim için ultrAslan.com'a teşekkür ederim. Büyük hali için buraya tıklamanız yeterli...

Şampiyon Fenerbahçe Oldu mu?

Ben bu şampiyonlukta şikeymiş, değilmiş onlardan bahsetmeyeceğim. Ancak şunu söylemek lazım. Son maçlarda Bucaspor, Fenerbahçe karşısında 3-1 öndeyken verilen o penaltı, sonrasındaki maçta verilen 3 penaltı belki de şampiyonluğun fitiliydi. O fitili ateşlemek vardır veya onu kaçırmak vardır. Başka takımda 3 penaltıyı da hiç eksiksiz gole çeviren çok oyuncu yoktur belki ancak, Alex de Souza bu işin ustası, tüm Türkiye şahit. Ama ateşlenecek fitili de takıma vermek de vardır. Trabzonspor şampiyonluğu, Eskişehir deplasmanında kaybetti belki de... Ancak o, 0-0 biten maçta hakemler belki bir fitilde Trabzonspor'a verseydi işler ne alemde olacaktı?.. Açıklama gerektirmez... Burak Yılmaz ve Mustafa Yumlu goller atmışlardı. Ancak atılan goller iptal edilmişti... Fitili kimin eline verirsen, eğer onun elinde de ateş var ise o kişi fitili yakar. Trabzonspor'un bu sene ateşi Burak'tı. Bu sene kendini aşmıştı adeta ve zirveye çıktı. Gol krallığında üst sıralara oynadı, hatta 2. oldu. Çok iyi oynuyordu ve takımını sırtlamıştı adeta, sadece son maç takımını yalnız bırakmıştı.


Fenerbahçe'nin fitili ise Alex'ti her zamanki gibi... O verilen görevi yaptı, takımı sırtladı ve gol kralı oldu... Peki ya ona da fitil verilmeseydi?.. Tek maçta 3 penaltı ya da Gökhan'dan gelen güzel ortaları o ateşe çevirdi ve takımının şampiyon olmasını sağladı. Gerçekten yaşının verdiği tecrübe ile çok muhteşem bir sezon yaşadı. Ya O'nun yerinde başkası olsaydı yine fitilleri ateşe verebilecek miydi?.. Tek maçta 3 penaltı kazanmak büyük şanstır. Ama bir o kadar da zor bişeydir ve aynı zaman da risklidir. Tek maçta 3 penaltı yakalayıp da kaçıran Arjantinli Martin Palermo'yu hatırlayalım hep birlikte:


Palermo ona verilen fitili ateşleyememişti... Ancak Alex bunu başardı. Bir düşünelim ya ilk penaltı kaçsaydı? Ankaragücü'nün direnci kırılmayacak, skor farka gitmeyecek, belki de o penaltı dönüp bir Ankaragücü golü ile sonuçlanacaktı. O penaltı durum 1-0 iken olmuştu. Eğer o penaltı dönüp bir Ankaragücü golüne dönüşseydi, durum 1-1 olmuş gibi Fenerbahçe, o andaki Trabzonspor'un 2-0'lık üstünlüğü ile strese girecek, fedakarlık yapması gerekecek ve açıklar verecekti. Ankaragücü de gol bulması zor olmayan, kadrosunda tecrübeli yabancıları olan bir kulüptü.


Peki ya fitillerin her iki takıma da verildiğini düşünecek olursak sonuç ne olurdu? Tabii ki de Eskişehirspor maçını en az 2-0 alacak olan Trabzon şampiyon olacak, Fenerbahçe gol kralı çıkarmasına rağmen şampiyonluk elde edemeyecekti. Aklıma verilen artı bir fitil daha geldi... Elimde bir fotoğraf var...


Bu Erman'ın durum 1-1 iken topa, savunmanın arkasına sarktığı pozisyon. hareketlenmeye başlıyor. Hakem ise buna ofsayt kararı veriyor.(Aleks Taşçıoğlu) Sonucunda ne olacağını kimse bilemez, belki kaleciye çalım atarak geçmek isteyecek düşecek, Volkan kırmızı görecek, belki gol vuruşunu çok klas bir şekilde yaparak skoru 2-1 yapacak hem de Fenerbahçe'nin gözünü korkutmuş olacak, belki de gol atamayacak ancak Fenerbahçe'nin içinde yine bir korku kalacak. Ancak bu fitil yine Fenerbahçe'nin eline verildi. Kaza olabilir ancak fazla kaza da tesadüf değildir, mutlaka bozuk bir işleyiş vardır...

Yazım bu kadar... Okuduysanız ve keyif aldıysanız, oldu da muhalif dahi olduysanız teşekkür ederim...
                                                                                                               
Umut Naderi 

22 Mayıs 2011 Pazar

Kim bu Elmander?

Elmander, İsveçli bir futbolcuymuş. 29 yaşında kendisi, futbol için ne yaşlı ne de genç. Tam yaşında aslında hem tecrübesi var hem de futboldan soğumamış, oyununa bakıyor. Fizik de var bu adamda. Hakan Şükür kadar olmasa bile 188 cm'lik bir boya sahip kendileri. Yararlı olur mu olamaz mı ben bir önyargı içerisinde değilim aslında. Olaya şu yönden de bakmak lazım aslında. Bir futbolcu dünyanın en zorlu liglerinden Premier Lig'de 3 sezon banko oynayıp, 91 maça çıkıyor ise tabii ki iyi bir önyargı söylemek gerek.


Gerçi Elano arkadaş da öyle gelmişti. Ben onun da muhteşem bir oyuncu olduğunu biliyordum, ancak burada dikişi tutmadı malesef. Aslında biraz tuttu ancak herkes görmezden geldi. Gizli asistler yapmadı da değil kendisi. Bırakalım Elano'yu da Elmander'e bakalım. İstatistikler yalan söylemez diyorlar aslında, ama Sir Alex Ferguson'un da bir lafı vardır belki bilirsiniz, "İstatistik bir mini eteğe benzer. Çok şey gösterir ancak görülmek isteneni göstermez.". Katılmamak elde mi sizce? Futboldan belki en çok anlayan kişi o. 25 yıl önce Manchester United'ın başına geldiğinde takımın sadece 8 şampiyonluğu vardı, şuan kaç sayabildiniz mi? Bu akşam şampiyon olursa 19'a çıkıyor haberiniz olsun...

Ne olursa olsun istatistik faydalıdır...


YearsTeamApps(Gls)
1997–1998Holmalund23(5)
1999–2000Örgryte39(4)
2000–2004Feyenoord39(3)
2002–2003→ Djurgården (loan)19(12)
2003–2004→ NAC Breda (loan)31(7)
2004–2006Brøndby58(22)
2006–2008Toulouse64(22)
2008–Bolton Wanderers91(18)
National team
2000–2004Sweden U2128(12)
2002–Sweden52(14)

Gördük ki Galatasaray'a gelmeden önce 91 maçta 18 gol kaydetmiş kendisi. Yuvarlayınca da 5 maçta 1 gol atıyormuş kendisi. İşe yarar mı yaramaz mı size bırakıyorum.

Yeni Sezon Formalarımız





Sevgili Recep'in yeni aldığı taze bilgileri yazalım buraya.

- Formalarımızın ilk parti üretimi 20 Mayıs gibi bitiyor. Bu da demek oluyor ki, formalarımız tasarım olarak artık tamamen bitmiş veya bitmek üzere.

- Recep; Sarı formanın, son dönemlerde başvurulan yöntem olan 2. yarı tanıtılma durumuna maruz kalabileceğini söyledi. Ligin 2. yarısı görebiliriz sarı formayı, ancak fotoğrafı daha önce sızar muhtemelen.

- Formalarımızın bir kaç tane tasarım içinden seçilip derlendiğini biliyoruz. Siyah formanın koltuk altlarında sarı kırmızı damalı bir tasarım olabilir, ya da omuzlardaki çizgilerde damalı bir seçenek olabilir. Bu dama meselesi seçeneklerden biri. Kesin olacak diyemiyoruz. En azından 20 Mayıs'a kadar.

- Parçalı forma büyük ihtimalle yakalı. Fransa forması kalıbından olması muhtemel. 2 farklı kalıp ile 2 farklı seçenek varmış. Artık hangisi seçilecek veya seçildi öğrenirsek yazarız.

- Parçalı formanın şortunun siyah olma durumu varmış. Kesin bir bilgi değil.

- Siyah formanın şortu beyaz düşünülmüş ancak daha sonra siyah şorta döndürülebilirmiş.

Son bilgiler bunlar. Ara ara Recep bilgi aldıkça yazarız buraya. 20 Mayıs sonrası elimize formaların fotolarının geçme ihtimali var. Fakat blog prensibi olarak bu kadar erken vakitte formaların fotoğraflarını yayınlamayız.

Bu yazı http://galatasarayformalari.blogspot.com 'a aittir. Sitesinde çok iyi bilgiler de içermektedir, ziyaret için güzel bir yer...

Sürpriz Kaleci? Acaba?


Yeni başkan Sayın Ünal Aysal, konuğu olduğu programda kalecinin sürpriz bir isim olacağına dikkat çekmişti ve açıklamamıştı. Düşünüyorum da acaba hangisi olabilir?..

Jerzy Dudek, 37 yaşında, Real Madrid'de fazla şans bulamıyor...
Igor Akinfeev, 25 yaşında, Manchester United eskiden talipti ancak şuan kontratı bitmek üzere...
Christian Abbiati, 33 yaşında, Milan yaşlı olduğu için satmayı düşünüyor olabilir...
Aklıma başka kaleci de gelmiyor aslında...

Şampiyonluk Bilmecesi...


Şampiyon bu gece sonunda belli olacak... Fenerbahçe'nin ikili averaj dolayısı ile bir üstünlüğü var. Trabzon ise ancak Fenerbahçe puan kaybedip, kendileri kazanırsa şampiyon olabilecek...
Son 5 yılda Fenerbahçe, 2005-2006 sezonunda Denizlispor karşısında, 2009-2010 yılında ise Trabzonspor karşısında puan kaybedip, liderliği 2006 sezonunda Galatasaray'a, 2010 sezonunda ise Bursaspor'a devredip şampiyonluğu kaçırmıştı. Acaba ders alınmış mı? Öyle ki Fenerbahçe çalışanları şampiyonluk kutlamalarına erkenden başlamak istemiş, hazırlıklar yapılmıştı ancak Aziz Yıldırım'dan sert yanıt geldi, "Sakın ha!". Bu demek oluyor ki Aziz Yıldırım belki son yıllarda biraz da olsa birşeyler öğrenmiş.

Peki ya Trabzonspor cephesi... Trabzonspor son 2 yılda çok iyi çıkışlar yaşadı. Herşey kaliteli orta saha oyuncuları satın almak ve defans hattını çok iyi oluşturmakla başladı. Ancak en önemlisi teknik direktör Şenol Güneş'in kararı ile oldu. 2009 senesinde kalede Tony Sylva vardı. Herkes vasat bir kaleci olduğunu biliyordu ancak yapılacak birşey yoktu, sonraki sene daha iyisi alınabilir düşüncesindeydi Trabzonspor taraftarı. Ancak Şenol Güneş, ilk 18'e bile alınmayan genç Onur'a şans verdi, çünkü o bir kalecinin ne hissettiğini en iyi bilen kişiydi. O da eskiden bir kaleciydi ne de olsa. Ancak büyük talihsizlik oldu, geçen sene Fenerbahçe'yi şampiyonluktan eden kaleci Onur Kıvrak bir sakatlık geçirerek bu sezonu kapadı malesef. Sonra kale Tolga'ya devredildi. Herkes korkuyordu kalede artık o yok diye ancak Tolga eldiveni devraldığından beri çok iyi bir performans sergiledi. Son maçta da kaleyi o koruyacak. En önemli şey ise, takımın en skorer oyuncusu Burak'ın son maçta sarı kart görüp cezalı duruma düşmesi. Burak olsaydı daha kolay bir galibiyet gelebilir diyebilirdik ancak şansları biraz da olsa azaldı böylece. Gol yollarında sıkıntı çekeceğe benziyor Trabzonspor. Ne de olsa şampiyonluk için en azından 1 gol şart...