18 Ocak 2016 Pazartesi

Transferde Latin Amerika...

Hazır Benitez transferi gündemdeyken aklımdaki bir yazıyı yazmak istedim. Güney Amerikalı oyuncuları severim, Avrupalı oyunculara göre oyunları daha bir görsel şölen niteliği taşır. Tabii bu daha iyi oldukları anlamına gelmiyor. Görselliğe bu kadar önem verirken, taktiksel fundamentali tam anlamı ile oturtamıyorlar kafalarına iyi bir eğitim alamadıklarında. Bu eğitim altyapıda da olabiliyor, profesyonel oyuncu olduklarında genç zamanlarında aldıkları tecrübeler ile de olabiliyor.

Türkiye'ye doğrudan Güney Amerika'dan gelip de başarılı olmuş futbolcu sayısı az maalesef. Çünkü futbol burada taktiksellikten çok sahadaki hırs ile oynanıyor. Hal böyle olunca da daha evvelden taktik eğitimi almamış bir oyuncu seviye atlayamıyor. Anadolu takımlarından başlamak istiyorum öncelikle. Önceki günlerde Pablo Martin Batalla Bursaspor'a geri döndü. Kuşkusuz Bursaspor tarihine adını altın harfler ile yazdırmış bir oyuncu. Kulübü ligdeki tek şampiyonluğuna taşımış, daha sonra da o şampiyonlukla gidilen Şampiyonlar Ligi'nde takımın tek golünü atmış bir isim Batalla. Kendisinin Avrupa'da oynadığı tek takım Bursaspor. Buna rağmen oyun görüşü, oyun bilgisi üst düzeydi kendisinin. Zamanında da yanında Ertuğrul Sağlam yönetiminde iştahları kabarmış Volkan Şen, Sercan Yıldırım ve Ozan İpek gibi atak oyuncuları da olunca onları çok güzel kullandı. Gol attırdı veya attı ama takıma yararı yadsınamaz bir gerçekti. Ben Batalla'nın bir istisna olduğu kanaatindeyim. Peki başka istisnalar var mı? Tabii ki var.


2013-14 sezonunun ara transfer döneminde gelen Alex Telles var mesela bu istisnalardan. "Sonunda sol bek olan bir sol bek!" nameleri ile karşılanmıştı Brezilyalı 2014 Ocak ayında İstanbul'a inerken. İlk başlarda tecrübesizliği bariz bir şekilde yansıtıyordu, fiziğini kullanmayı bilmiyordu, hatta çoğu maçta onu kayıp düşerken görmek mümkündü, çünkü denge problemi olduğu barizdi. Ama onu istisna haline getiren ve Galatasaray'dan Inter'e transfer ettiren olay halen de kendisinin oynadığı takımı çalıştıran Roberto Mancini'ydi. Galatasaray'a kendisi transfer etti, Inter'e de kendisi geri aldı. Acaba kendisi ile Mancini arasında bir Emerson-Capello bağı olur mu bilmiyorum. Sanırım Emerson aşırı bir görev adamı olduğu için sürekli yanına alıyordu Capello, kim bilir? Ama Telles'i özel yapan hem çok genç yaşında gelmesi hem de Mancini gibi bir hoca ile çalışması oldu. Kendisinin transferinde kendisi ile adı geçen Carlinhos Galatasaray'a gelseydi Inter'e filan gidebileceğini zannetmiyorum, çünkü Carlinhos zaten Telles Galatasaray'a geldiğinde 26 yaşındaydı. Neredeyse kariyerinin yarısına yakın bir bölümü Brezilya Ligi'nde geçirdiği için, ilk başta bahsettiğim o fundamentalin kafasında hiç gelişmediği kanaatindeyim. Bunun yanında Telles ile kabaca aynı zamanlarda Beşiktaş'a getirilen Ramon Motta, ilk başlarda Telles'ten çok daha ileride gözüküyor olsa da, şimdilerde kendisi Antalyaspor'a transfer olmuş durumda. Yine oyun bilgisinin, temelin yaşa göre nasıl değişkenlik gösterdiğini kanıtlayan bir olay Motta ve Telles olayı. 
Zamanında yine Güney Amerika'dan alınan ve başarılı olamayan çok da uzak olmayan bir Ontivero örneği var. Hala başarılı olma şansı var bana göre. Ama kendisinin sürekli her sene başka bir takıma kiralanması da kendisini sürekli başka bir yere adapte olmak zorunda bırakıyor o genç yaşında maalesef. Kalite olarak fena olmayan bir oyuncu ama fiziksel dezavantajı(1.67'lik bir boyu var) var. Bunu kendi avantajına dönüştüremeyince de maalesef kalitesi saha içerisinde kayboluyor. Mesela Sneijder de çok kısa bir oyuncu, ama buna karşın boyunu avantajına çevirmeyi çok iyi biliyor. Çevikliği üst düzeyde o yaşında bile. Kendi ekseni etrafında müthiş bir çabuklukta dönebiliyor. O harika paslar da bu dönüşler sonrası çıkıyor çoğu zaman.

Bir başka isim de Marcelo Adrian Carrusca... Kendisi şu anda 32 yaşında ve Avustralya Ligi'nde oynuyor. Galatasaray'a 2006 yılında Meksika takımı Cruz Azul'dan geldiğinde 22 yaşındaydı ve belli bir kumaşı vardı. Belki de o dönemde başka bir yıldız olan Arda'nın olağanüstü çıkışı ve ondan formayı adeta yırtarcasına alması kendisinin Galatasaray'da bulunduğu 2 sezon boyunca toplamda 22 maçta oynamasına sebep oldu. Oynadığı maçlarda da vasatın çok üstüne çıkamadı. Hem Gerets ile hem de Karl-Heinz Feldkamp ile çalışmış olmasına rağmen tutunamadı burada.


Doğrudan Güney Amerika'dan gelenlerde bu tip problemler yaşanabiliyor, ancak ülkeye gelen en başarılı ikinci oyuncu da bir Güney Amerikalı! Alex de Souza bu ligde olağanüstü başarılara imza atmış ve bir Türk takımını Şampiyonlar Ligi çeyrek finaline taşımış bir oyuncuydu. Ama onu özel yapan, zaten hali hazırda dönemin en üst düzey isimleri ile Brezilya Milli Takımı'nda oynamış olması ve oyun bilgisini zaten halihazırda geliştirmiş olmasıydı. Bir de oynadığı dönemde Fenerbahçe bir Brezilya ekolü oluşturduğunda işleri onun için çok daha kolaylaştırmıştı, sahada dilini konuşabildiği çok sayıda oyuncunun olması, sahadaki iletişimini ve oyununu üst düzeye taşımıştı. 
Alex'in Fenerbahçe'ye gelişinden sonra Galatasaray'a gelen iki Brezilyalı ofansif orta saha oyuncusu, Cassio Lincoln ve Elano Blumer de Avrupa deneyimi tatmış oyunculardı. İkisi de zamanında takıma katkıda bulundu ve olabildiğince tutunmaya çalıştı. Lincoln sorunlu karakteri olmasaydı çok daha yükseklere tırmanabilirdi. Skibbe ile başlayan sezonda olağanüstü istatistiklerle giden Brezilyalı, Bülent Korkmaz'ın gelişi ile dramatik bir düşüşe geçti.

Galatasaray'da daha önce o mevkiiye alınan bir başka Brezilyalı Felipe Loureiro kendine has kaliteli kumaşı olan bir oyuncu olsa da o da direk Güney Amerika'dan getirilen ve tutunamayan bir başka oyuncuydu...

Peki bunca örnek varken önümüzde, Benitez transferi Galatasaray'ın bu zor sürecinde ne kadar mantıklı?..