3 Mayıs 2014 Cumartesi

Arda ve Galatasaray...


Arda Turan... 3 yıl önce Galatasaray ile yollarını ayırdığında arkasından edilmedik laf kalmamıştı... Sol kanatta oynuyordu ve yaz kampında Fatih Terim ile de çalışmıştı... Ancak Ağustos sonlarına doğru gideceği haberleri medyada çıkmaya başladı... Bunun da pik yaptığı nokta ise Arda Turan'ın NTV Spor'daki programa konuk oluşuydu... Artık kesindi... Gidiyorum demeye, vedalaşmaya çıkmıştı ekranlara... Apar topar gitti oraya... İspanya'nın başkenti, Madrid'di hedef... Sol kanadı kalmamıştı Galatasaray'ın... Ne yaparız ederiz diye düşünürken, hazırlık maçında Olympiacos'un sol açığı Albert Riera son çare olarak alındı hemen... Apar topar gerçekleştiği için de para konusu filan konuşulmadı Riera ile elbette... Milyonlar kontrattaydı artık Riera için de... Hemen kabul etti tabii ki... Sol kanat problemi çözülmüştü yüzeysel olarak... Ama Arda'nın gidişi ile boşalan o yaratıcı oyuncu ve içeri kat edebilen kanat oyuncusu profilini sergileyemeyecekti tabii ki Riera da... Vasat performans ile başlayınca da, Arda'yı Galatasaray'ı bu duruma soktuğu için çok şey söylendi... Riera da yaşlıydı, artık eski çevikliği, hızı yoktu... Ama tecrübesi vardı... Bunu da Galatasaray'da oynadığı iki buçuk yıl boyunca da gösterdi zaten... Kurnaz bir oyuncuydu kendisi...

Hatırladığım en etkili oyununu geldiği ilk sezonda Samsunspor deplasmanında göstermişti... Maç 2-0 Samsunspor lehineydi... Hem de öyle bir rüzgar ile başlamıştı ki Samsunspor, Galatasaray'ın maçı çevirmesine ihtimal yoktu... Varını yoğunu ortaya koyuyordu ancak Galatasaray... İkinci yarı başlarında Ujfalusi ile Semih işbirliği golü getirirken, maçın kırılma anını Albert Riera yaratıyordu... Sol kanattan gelişen hücumda, Emre ile paslaşmasında Emre'nin Riera'ya attığı pas hızlı kaçınca, auta doğru yol alıyordu ki, Riera top tam çıkacakken ayağını uzatıp topa öyle bir dokundu ki, adeta Selçuk İnan'a asist oldu bu... Bu gol ile skor eşitlenmiş ve belki de o senenin en önemli 3 puanı alınmıştı... Belki de Riera burada o Arda'dan boşalan yeri doldurmaya başlıyordu...

Diğer tarafta da Arda Turan, Atletico ile anlaşmış ve antrenmanlara çıkıyordu... Formasını verdiler... Numarası "10"du... İlk birkaç maç vasat performans sergiledi Arda... Daha sonra asistleri ile gündeme geliyordu ki, Avrupa Ligi'nde harika bir vole golü ile gündeme tekrar oturdu... Önünde Falcao ile oynuyordu... İnanılmaz bir performans sergiliyorlardı... Ayrıca Arda'nın da istekli ve inanılmaz bir hırsla çalıştığı da görülebiliyordu... Galatasaray'daki göbekli hali, kaptanlıktan aldığı egoistlik gitmişti... Çalışarak daha iyi olmayı hedefleyen bir profil çiziyordu artık... Çünkü orası Avrupa idi... Yan gelip yatarak bir yere varılmayacağını bilmek için denemeye gerek yoktu... Çok çalıştı... Yanına bir de Emre abisi geldi bir ara... Onunla da iyi anlaşıyordu... İyi bir form ortaya koyarken, milli takım teknik direktörlüğüne Avcı getirildi... İspanya'da müthiş performans gösteren Arda, aynı dönemde milli takımda Avcı ile çok vasat bir performans ortaya koyuyordu... Bir maçta da bilerek sarı kart görerek cezalı duruma düştü ve milli takım adına isyanını ortaya koydu... Sene sonunda Atletico ile UEFA'yı alıyordu Arda...

Zaman geçti ve Galatasaray 2 kere üst üste şampiyon olurken Arda ise Galatasaray'ın 2000'de yaptığı gibi, UEFA ve ardından Süper Kupa'yı alıyordu... Arda önündeki Falcao'ya veda etmek zorunda kaldı... Onun yerini Diego Costa dolduracaktı... Bir de Barcelona'dan David Villa'yı kadroya kattılar... Ligde müthiş bir ivme yakaladılar... Simeone kendine özgü futbolunu oynatıyordu ve çok başarılıydı... Ligde Real Madrid ve Barcelona ile liderlik için mücadele ederken, Şampiyonlar Ligi'nde de önemli bir seviyeyi hedefliyorlardı... Gruptan çıkmayı başarmışlardı... Galatasaray da başarmıştı... Çekiliş çok heyecanlıydı... 2 sene üst üste gruptan çıkmayı başaran Galatasaray'a karşı, yükselişe geçen Atletico'nun olması Arda için çok inanılmaz bir kariyer hatırası olabilirdi... Olmadı... Drogba'nın Chelsea'si ile Galatasaray'ı eşleşti... Arda'nın Atletico'su ile de Milan eşleşti... İstanbul'daki maçta harika bir oyun çıkaran Galatasaray, İngiltere'de rezaleti sergileyince, bir de beklentilerin yüksek olduğu Drogba'nın fiyasko oyunu eklenince Galatasaray Avrupa'ya hoşçakal demek zorunda kalıyordu... Diğer tarafta da Milan'ı ezip geçen bir Atletico vardı... Diego Costa'nın harika golleri ile turu geçmişlerdi... Çeyrek finaldeydiler artık...

Ligdeki rakipleri Barcelona çıktı kupondan... Maç başına 500 pas ile oynayan Barcelona görünürde tehlikeli bir rakipti belki... Ancak Simeone hiç de öyle düşünmüyordu... Yine kendi oyununu oynadı... Diego'nun inanılmaz golüne Neymar karşılık vermişti Nou Camp'ta... Kendi evinde ise zorlayarak geçti turu Simeone... Sonrası yarı finaldi... Chelsea ile eşleşmişlerdi... İlk maç Vincente Caldéron'daydı... "Çanakkale Geçilmez" taktiğini oynamıştı José Mourinho... Gol çıkmadı maçtan... O haftasonu Galatasaray'ı turnuva'nın dışına iten Mourinho'nun Chelsea'si, kendi liginde liderlik mücadelesi verdiği Liverpool'a konuk oldu... Yine aynı taktikti... Hiçbir farkı yoktu... Belki yine gol bulamayacaktı Chelsea, ama Liverpool kaptanı gemisini yaktı... İlk golü hediye etti mavilere... Belki galip gelseler şampiyonluk da gelecekti hemen arkasından, ama olmadı... "Çanakkale Geçilmez" yine üstün gelmişti, 0-2 ile Chelsea, lider Liverpool'u deviriyordu deplasmanda... Simeone bunu çok iyi analiz etmiş olacak ki, yarı finalin ikinci ayağında gene maça "Çanakkale Geçilmez" ile başlamıştı Chelsea... Golü de eski Atletico'lu Fernando Torres kaydediyordu... Çanakkale Geçilmez'di belki, ancak kilidi kırmak gerekiyordu artık... Atletico da bunu yaptı tam anlamı ile... Soldan Arda ile atak yaparken Atletico, bir anda oyunun yönünü değiştirdi, sağdan inanılmaz bir bindirme yapan Juanfran topu içeri çevirerek Chelsea'li savunma oyuncularını hareketsiz bırakıyordu... Adrian topu ağlara gönderdi...

 Daha sonra Mourinho'nun taktiğini çökertmek için şans doğdu... Diego ile penaltı kazandı Atletico... Gol ile sonuçlandı... Maç bitmeye yakındı ki, Juanfran'dan bir orta daha geldi... Arda kafa vurdu, çatalda patladı, dönen topa dokundu, gol attı... Bitmişti artık, Mourinho'yu kupa dışına itmişlerdi... Galatasaray maçından beri kullandığı taktik, Arda ve arkadaşları tarafından yıkılmıştı... Liverpool maçında aldığı galibiyetten sonra son golde, kamera karşısında bağıran o adam, şimdi kenarda sessizce oturup soğuk suyunu içiyordu... Şimdi zaman geçirmeye oynama sırası Atletico'daydı, roller değişmişti...  Rollerin değişmesinde sakat sakat oynayan Arda'nın payı çok büyüktü... Sneijder'in, İbrahimovic'in, Coutinho'nun sırasıyla yapamadığını, Arda ve Atletico başarmıştı... Kendinden çok emin olan Mourinho artık işi zora sokmuş, dönülmez yola girmişti... Gol atmaya oynamak yerine, gol yememeye, zamanı eritmeye, maçı başladığı gibi bitimeye oynayan Mourinho'nun taktiği sonlanmıştı Şampiyonlar Ligi'nde... Atletico Madrid, geçen senenin şampiyonunu deviren Real Madrid'i, ezeli rakibini Lisbon'a bekliyordu... Artık Arda en üst seviyedeydi... Şampiyonlar Ligi finalindeydi... Finalde oynayacak üçüncü Türk olacak Arda, Yıldıray ve Hamit Altıntop ardından... Bakalım o kupayı kaldıran ilk Türk olabilecek mi?.. Zaman gösterecek... Yolun açık olsun Koca Kafa...

-Umut Naderi