31 Mayıs 2011 Salı

Kewell ayrılırken...

Geçen sene harikalar yarattığı anlardaki duygularımdan esinlenerek bir videosunu hazırlayıp youtube’a koymuştum. İyi ki yapmışım bu videoyu ki bu anda geriye dönüp ne kadar büyük bir değeri uğurladığımızı hatırlayalım...

İzlemek İsteyen için Videom: 




Asıl bir "abi"yi kaybettik bence. Takımda ondan başka, Neill da dahil antrenmandan sonra ekstra bir idman, bir egzersiz yapmıyordu. O bu yaşında bile kendini geliştirmeye çalışıyordu ama hayatı sakatlıklarla doluydu. Onu ilk ne zaman mı tanıdı türk halkı?... İşte o kare:
 

Tüm Türk halkı Galatasaray’ın 2000 yılındaki milat’ına kilitlenmişken, Leeds United’ın 2. maçında Ercan Taner’in "Kırmızı Kart çıktı, Kewell, Avustralyalı Futbolcu!" lafı ile baktık televizyona. O oydu. Kim olduğu hakkında belki fikrimiz yoktu ama yarıfinalde televizyona kilitlenmişen duyduk onun adını. İlk kez İstanbul’a gelişinin de bu maçın ilk ayağında gerçekleştiğini söylemişti kendisi de. Daha sonra Liverpool’a gitti. 2007 sezonunda Liverpool ile Anfield’da bir maç yapmıştık ve Luis Garcia’nın attığı golün asistini yapmıştı kendisi.

Ama şimdi uğurluyoruz onu. Çok değil 11 yıl önce yarıfinalde ismini Türk televizyonunda duyduğumuz o ismi uğurluyoruz. Kim bilebilirdi onun bize gelip yıldızlaşacağını, taraftarın sevgilisi olacağını. Kim bilebilirdi ilk maçında topa ayağını bile vurmadan golü atacağını... Bordeaux maçında kaderi değiştiren adam olacağını... Arkasından bu denli üzülenin olacağını kim bilebilirdi...

Yolun açık olsun dostum...

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Türk ve Alman Futbolundan Bir Adam Geçti...


Onun adı Yıldıray Baştürk... Herkes Belki onu ilk olarak Leverkusen'de oynarken tanımıştır. Dile kolay, Şampiyonlar Ligi Finali'nde oynayan ilk Türk oyuncu oldu 2002 senesinde. Real Madrid'e karşı Bayer Leverkusen 11'inde sahaya çıkmıştı kendisi. Hatırlarsınız, ilk golü Raul atar, Lucio skoru eşitler ve 45. dakikada Zidane'ın o akıl almaz volesi ile İspanyol ekibi finali 2-1 skoru ile kazanır. Yıldıray başrolde oynuyodur. Ancak Zidane'ın o vuruşundan sonra Maçın Adamı da Zinedine Zidane olur.


O yaz Yıldıray 2002 Dünya Kupası için Milli Takım Kadrosu'na çağrılır. Dünya Kupasında sadece 2 gol atmıştır ancak, yaptığı asistler ile takımımız çeyrek finale çıkmıştır. Çeyrek finalde Yıldıray 11'de yoktur. Ancak o maçı İlhan Mansız'ın altın golü ile kazanır ve yarı finale Brezilya'nın karşısına çıkarız, ancak şans bu sefer yetmez ve turnuvayı 3. olarak bitirir ve Türkiye olarak bir rekor kırarız.


Daha sonraları ise Yıldıray'ın oynadığı Leverkusen müthiş bir ivme ile Almanya Ligi'nin üst sıralarını alt üst eder. Kadroda çok sayıda kaliteli isim vardır. Başta Micheal Ballack olmak üzere Oliver Neuville, Diego Placente ve Yıldıray Baştürk gibi kaliteli isimler vardır o kadroda. Defansta Lucio, kalede Butt, ortasahanın göbeğinde ise Schneider ve Ramelow vardır ve kaldı ki yedekte ise şu anın yıldız forveti Dimitar Berbatov vardır. O sıralar Alman Ligi'nin en kaliteli takımıdır Leverkusen. O finalden sonra ise bütün oyuncuları dağılır kadroda sadece yaşlı isimler kalır. Ballack ve Lucio Münich'e, Yıldıray Hertha Berlin'e, Oliver Neuville ise Mönchengladbach'a gider. Kulüpte düşüş yaşanmaya başlar. Yıldıray'ın gittiği Hertha Berlin ise yükselmeye başlamaya hazırdır. Onlar da kaliteli oyuncuları bulmaya, genç yetenekleri ortaya çıkarmaya başlamıştır. Yıldıray'ın Berlin'deki ilk sezonunda takımı ligi 12. sırada bitirir. Bunun üstüne takıma Sırp golcü Marko Pantelic alınır. Hem çabuk hem de teknik bir oyuncudur. Daha sonra kadronun başına Falco Götz teknik direktör olarak getirilir. Sonraki sene Hertha Berlin Ligi 4. bitirir. Muhteşem bir sezondur. Yıldıray çok çaba göstermiş ve karşılığını almıştır.


2 sene sonra Yıldıray kontratının sona ermesi sonucu Hertha ile yollarını ayırır. Sonra Stuttgart takımı ile kontrat imzalar. Stuttgart önceki sezon şampiyon olmuştur. Yıldıray takım arkadaşları ile müthiş bir sezon çıkarır ancak Bayern Münich şampiyon olur. Gelecek sezon ise onlar adına daha iyi geçmiş ve 3. olmuşlardır. Ancak Yıldıray da gittikçe yaşlanmaya ve sakatlanmaya başlar. Bu Stuttgart kariyerini etkiler ve 3 sezon oynadığı Stuttgart'ta sadece 31 maç oynayabilmiştir. Bu maçlarda ise sadece 4 gol atarak performansının ne kadar düşüş gösterdiğini gözler önüne sermiştir.


Sonraki sene Yıldıray Blackburn Rovers ile 1 yılı opsiyonlu olmak üzere 2 yıllık sözleşme imzalar. Ancak Yıldıray yaşlanmıştır ve sürekli yedekte oturmaktadır. En sonunda 11'de başladığı tek maçta sakatlanır ve sedye ile dışarı alınır. Yıldıray sezonu kapamıştır. Sezon bitince kontratın opsiyonunu reddeder ve kulüp arama yoluna gider. 2 haftalık arama sürecinin ardından Yıldıray oynayacak kulüp bulamaz ve futbol hayatına zorunlu şekilde nokta koymak zorunda kalır. Ancak bu düşüşe rağmen hala onu 2002 Dünya Kupasındaki performansı, Hertha Berlin'i yükselten oyunu ile hatırlayacağız. Yolun açık olsun Yıldıray...



Umut Naderi

Saha Dışı...



Pitbull'un Ne-Yo ile çıkardığı yeni bir şarkı, gerçekten bana çok iyi geldi. Kulakları rahatlatan, müthiş bir şarkı. Üstün bir performans sergiledikleri kesin, yeni şarkılar bekliyoruz kendilerinden... Hadi dönelim Futbol'a...

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Selçuk İnan Aslanda!..

Süper Ligimizin kaliteli yerli oyuncularından Selçuk İnan an itibari ile Galatasaray ile sözleşme imzaladı. İnan Türkiye Süper Lig kariyeri boyunca Çanakkale Dardanelspor, Vestel Manisaspor ve Trabzonspor formaları giydi. Ligimizde kalitesini ilk olarak 2006-2007 sezonunda Galatasaray ile Manisaspor karşılaşmasında kazanılan bir frikikte göstermişti kendisi. Mondragon gibi tecrübeli bir kaleciye, onun oynadığı 5-6 sene içerisinde tek frikik golünü atmıştı kendisi belki de... Duran toplardaki tehlikesini bu maçta sergilemişti ilk kez.


Sonraki sezonlarda Manisaspor'un muhteşem kadrosu dağılırken, Holosko Beşiktaş'a, Caner Moskova'ya, Hakan Balta Galatasaray'a, Sezer Öztürk Eskişehirspor'a, Ufuk Ceylan Galatasaray'a ve Selçuk da Trabzonspor'a gitmişti. Son yıllarda Trabzon gittikçe güçleniyor, Latin Amerikalılar ile ortasaha ve forvet hattını muhteşem oluşturuyordu. Ancak bu forvet hattına pası kim atacak, frikiklerde, ölü toplarda öldürücü ortaları kim açacaktı? Selçuk hep topun başına geçerdi ve 1 yıl geçtikten sonra artık ezberimizdeydi adı. Ortasahada tam bir Xavi tipi ortaya koyuyordu Selçuk. Trabzonspor'un pas yapan ismiydi ve top kaybı en az olan en az pas hatası yapan kişiydi takımda. Öyle bir takımda orta sahada topu korumak çok önemlidir. Topu kontrol altına aldığınızda, oyunu da kontrol altına almış olursunuz. Selçuk bunu en iyi yapan adamdı... Kendisine yeni takımında başarılar ve mutluluklar diliyorum...

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Taşıncacak Yük Büyük İmparator!


Ultraslan, onlar Terim 2004 Mart ayında görevden ayrılıp, Hagi ilk defa Galaıtasaray'a futbolculuktan başka bir hizmet vermeye gelirken bu yazıyı yazmışlardı. Nasıl yazmasınlar ki, Terim onlara bir UEFA Kupası armağan etmiş, onca oyuncuyu Avrupa piyasasına taşımış, en önemlisi Hakan Şükür'ü Türk Futbol'una armağan etti... O gitti ve 4 seneki talebesi onun yerine geçti... Gurur kırıcı birşey veya gurur verici birşey, oldu ve Fatih Hoca ayrıldı takımdan. Hagi geldi 5 maç takımı idare etti ve 2004-2005 sezonuna hazırlanmaya başladı. 1 yıl sonra, Milli Takım teknik direktörü Ersun Yanal da görevden alınmıştı. Fatih Hoca yerini doldurdu ve Dünya Kupası'na katılmak için çaba sarfetti ancak başarısız oldu. Yılmadı ve 2 yıl sonraki Avrupa Şampiyonasına katıldı. Katılmak ne kelime, Avrupa, Türkiye dendiğinde ilk olarak o 11 oyuncuyu anımsıyordu.


Bu takım ile Avrupa'da "Yarı Final" oynadı ve Avrupa'ya Türkiye'nin sesini duyurdu. Son dakika gollerinin tanınan hocası haline geldi. Daha sonra görevden ayrıldı, belki de en üst seviye de bırakmak istiyordu takımını, daha sonra yerine Guus Hiddink gelmişti.

Hikaye ters döner derler ya ondan oldu işte, bu kez Rijkaard ayrıldı ya çok oldu, Hagi gelmişti... İlk maçı Fenerbahçe maçıydı... Çok güzel bir futbol izletti bizlere. Daha sonra Misimovic ile arasında geçen bazı olaylar nedeniyle onu kadro dışı bıraktı. Nedenini halen bilmiyoruz ya... Daha sonra başarısızlıklar devam edince, geçici olarak Bülent Ünder gelmişti... Ve yeni Başkan yeni hocayı da açıkladı... Terim'e yuvanın kapısını 3. kez açan isim oldu, Sayın Ünal Aysal...

Resim için ultrAslan.com'a teşekkür ederim. Büyük hali için buraya tıklamanız yeterli...

Şampiyon Fenerbahçe Oldu mu?

Ben bu şampiyonlukta şikeymiş, değilmiş onlardan bahsetmeyeceğim. Ancak şunu söylemek lazım. Son maçlarda Bucaspor, Fenerbahçe karşısında 3-1 öndeyken verilen o penaltı, sonrasındaki maçta verilen 3 penaltı belki de şampiyonluğun fitiliydi. O fitili ateşlemek vardır veya onu kaçırmak vardır. Başka takımda 3 penaltıyı da hiç eksiksiz gole çeviren çok oyuncu yoktur belki ancak, Alex de Souza bu işin ustası, tüm Türkiye şahit. Ama ateşlenecek fitili de takıma vermek de vardır. Trabzonspor şampiyonluğu, Eskişehir deplasmanında kaybetti belki de... Ancak o, 0-0 biten maçta hakemler belki bir fitilde Trabzonspor'a verseydi işler ne alemde olacaktı?.. Açıklama gerektirmez... Burak Yılmaz ve Mustafa Yumlu goller atmışlardı. Ancak atılan goller iptal edilmişti... Fitili kimin eline verirsen, eğer onun elinde de ateş var ise o kişi fitili yakar. Trabzonspor'un bu sene ateşi Burak'tı. Bu sene kendini aşmıştı adeta ve zirveye çıktı. Gol krallığında üst sıralara oynadı, hatta 2. oldu. Çok iyi oynuyordu ve takımını sırtlamıştı adeta, sadece son maç takımını yalnız bırakmıştı.


Fenerbahçe'nin fitili ise Alex'ti her zamanki gibi... O verilen görevi yaptı, takımı sırtladı ve gol kralı oldu... Peki ya ona da fitil verilmeseydi?.. Tek maçta 3 penaltı ya da Gökhan'dan gelen güzel ortaları o ateşe çevirdi ve takımının şampiyon olmasını sağladı. Gerçekten yaşının verdiği tecrübe ile çok muhteşem bir sezon yaşadı. Ya O'nun yerinde başkası olsaydı yine fitilleri ateşe verebilecek miydi?.. Tek maçta 3 penaltı kazanmak büyük şanstır. Ama bir o kadar da zor bişeydir ve aynı zaman da risklidir. Tek maçta 3 penaltı yakalayıp da kaçıran Arjantinli Martin Palermo'yu hatırlayalım hep birlikte:


Palermo ona verilen fitili ateşleyememişti... Ancak Alex bunu başardı. Bir düşünelim ya ilk penaltı kaçsaydı? Ankaragücü'nün direnci kırılmayacak, skor farka gitmeyecek, belki de o penaltı dönüp bir Ankaragücü golü ile sonuçlanacaktı. O penaltı durum 1-0 iken olmuştu. Eğer o penaltı dönüp bir Ankaragücü golüne dönüşseydi, durum 1-1 olmuş gibi Fenerbahçe, o andaki Trabzonspor'un 2-0'lık üstünlüğü ile strese girecek, fedakarlık yapması gerekecek ve açıklar verecekti. Ankaragücü de gol bulması zor olmayan, kadrosunda tecrübeli yabancıları olan bir kulüptü.


Peki ya fitillerin her iki takıma da verildiğini düşünecek olursak sonuç ne olurdu? Tabii ki de Eskişehirspor maçını en az 2-0 alacak olan Trabzon şampiyon olacak, Fenerbahçe gol kralı çıkarmasına rağmen şampiyonluk elde edemeyecekti. Aklıma verilen artı bir fitil daha geldi... Elimde bir fotoğraf var...


Bu Erman'ın durum 1-1 iken topa, savunmanın arkasına sarktığı pozisyon. hareketlenmeye başlıyor. Hakem ise buna ofsayt kararı veriyor.(Aleks Taşçıoğlu) Sonucunda ne olacağını kimse bilemez, belki kaleciye çalım atarak geçmek isteyecek düşecek, Volkan kırmızı görecek, belki gol vuruşunu çok klas bir şekilde yaparak skoru 2-1 yapacak hem de Fenerbahçe'nin gözünü korkutmuş olacak, belki de gol atamayacak ancak Fenerbahçe'nin içinde yine bir korku kalacak. Ancak bu fitil yine Fenerbahçe'nin eline verildi. Kaza olabilir ancak fazla kaza da tesadüf değildir, mutlaka bozuk bir işleyiş vardır...

Yazım bu kadar... Okuduysanız ve keyif aldıysanız, oldu da muhalif dahi olduysanız teşekkür ederim...
                                                                                                               
Umut Naderi 

22 Mayıs 2011 Pazar

Kim bu Elmander?

Elmander, İsveçli bir futbolcuymuş. 29 yaşında kendisi, futbol için ne yaşlı ne de genç. Tam yaşında aslında hem tecrübesi var hem de futboldan soğumamış, oyununa bakıyor. Fizik de var bu adamda. Hakan Şükür kadar olmasa bile 188 cm'lik bir boya sahip kendileri. Yararlı olur mu olamaz mı ben bir önyargı içerisinde değilim aslında. Olaya şu yönden de bakmak lazım aslında. Bir futbolcu dünyanın en zorlu liglerinden Premier Lig'de 3 sezon banko oynayıp, 91 maça çıkıyor ise tabii ki iyi bir önyargı söylemek gerek.


Gerçi Elano arkadaş da öyle gelmişti. Ben onun da muhteşem bir oyuncu olduğunu biliyordum, ancak burada dikişi tutmadı malesef. Aslında biraz tuttu ancak herkes görmezden geldi. Gizli asistler yapmadı da değil kendisi. Bırakalım Elano'yu da Elmander'e bakalım. İstatistikler yalan söylemez diyorlar aslında, ama Sir Alex Ferguson'un da bir lafı vardır belki bilirsiniz, "İstatistik bir mini eteğe benzer. Çok şey gösterir ancak görülmek isteneni göstermez.". Katılmamak elde mi sizce? Futboldan belki en çok anlayan kişi o. 25 yıl önce Manchester United'ın başına geldiğinde takımın sadece 8 şampiyonluğu vardı, şuan kaç sayabildiniz mi? Bu akşam şampiyon olursa 19'a çıkıyor haberiniz olsun...

Ne olursa olsun istatistik faydalıdır...


YearsTeamApps(Gls)
1997–1998Holmalund23(5)
1999–2000Örgryte39(4)
2000–2004Feyenoord39(3)
2002–2003→ Djurgården (loan)19(12)
2003–2004→ NAC Breda (loan)31(7)
2004–2006Brøndby58(22)
2006–2008Toulouse64(22)
2008–Bolton Wanderers91(18)
National team
2000–2004Sweden U2128(12)
2002–Sweden52(14)

Gördük ki Galatasaray'a gelmeden önce 91 maçta 18 gol kaydetmiş kendisi. Yuvarlayınca da 5 maçta 1 gol atıyormuş kendisi. İşe yarar mı yaramaz mı size bırakıyorum.

Yeni Sezon Formalarımız





Sevgili Recep'in yeni aldığı taze bilgileri yazalım buraya.

- Formalarımızın ilk parti üretimi 20 Mayıs gibi bitiyor. Bu da demek oluyor ki, formalarımız tasarım olarak artık tamamen bitmiş veya bitmek üzere.

- Recep; Sarı formanın, son dönemlerde başvurulan yöntem olan 2. yarı tanıtılma durumuna maruz kalabileceğini söyledi. Ligin 2. yarısı görebiliriz sarı formayı, ancak fotoğrafı daha önce sızar muhtemelen.

- Formalarımızın bir kaç tane tasarım içinden seçilip derlendiğini biliyoruz. Siyah formanın koltuk altlarında sarı kırmızı damalı bir tasarım olabilir, ya da omuzlardaki çizgilerde damalı bir seçenek olabilir. Bu dama meselesi seçeneklerden biri. Kesin olacak diyemiyoruz. En azından 20 Mayıs'a kadar.

- Parçalı forma büyük ihtimalle yakalı. Fransa forması kalıbından olması muhtemel. 2 farklı kalıp ile 2 farklı seçenek varmış. Artık hangisi seçilecek veya seçildi öğrenirsek yazarız.

- Parçalı formanın şortunun siyah olma durumu varmış. Kesin bir bilgi değil.

- Siyah formanın şortu beyaz düşünülmüş ancak daha sonra siyah şorta döndürülebilirmiş.

Son bilgiler bunlar. Ara ara Recep bilgi aldıkça yazarız buraya. 20 Mayıs sonrası elimize formaların fotolarının geçme ihtimali var. Fakat blog prensibi olarak bu kadar erken vakitte formaların fotoğraflarını yayınlamayız.

Bu yazı http://galatasarayformalari.blogspot.com 'a aittir. Sitesinde çok iyi bilgiler de içermektedir, ziyaret için güzel bir yer...

Sürpriz Kaleci? Acaba?


Yeni başkan Sayın Ünal Aysal, konuğu olduğu programda kalecinin sürpriz bir isim olacağına dikkat çekmişti ve açıklamamıştı. Düşünüyorum da acaba hangisi olabilir?..

Jerzy Dudek, 37 yaşında, Real Madrid'de fazla şans bulamıyor...
Igor Akinfeev, 25 yaşında, Manchester United eskiden talipti ancak şuan kontratı bitmek üzere...
Christian Abbiati, 33 yaşında, Milan yaşlı olduğu için satmayı düşünüyor olabilir...
Aklıma başka kaleci de gelmiyor aslında...

Şampiyonluk Bilmecesi...


Şampiyon bu gece sonunda belli olacak... Fenerbahçe'nin ikili averaj dolayısı ile bir üstünlüğü var. Trabzon ise ancak Fenerbahçe puan kaybedip, kendileri kazanırsa şampiyon olabilecek...
Son 5 yılda Fenerbahçe, 2005-2006 sezonunda Denizlispor karşısında, 2009-2010 yılında ise Trabzonspor karşısında puan kaybedip, liderliği 2006 sezonunda Galatasaray'a, 2010 sezonunda ise Bursaspor'a devredip şampiyonluğu kaçırmıştı. Acaba ders alınmış mı? Öyle ki Fenerbahçe çalışanları şampiyonluk kutlamalarına erkenden başlamak istemiş, hazırlıklar yapılmıştı ancak Aziz Yıldırım'dan sert yanıt geldi, "Sakın ha!". Bu demek oluyor ki Aziz Yıldırım belki son yıllarda biraz da olsa birşeyler öğrenmiş.

Peki ya Trabzonspor cephesi... Trabzonspor son 2 yılda çok iyi çıkışlar yaşadı. Herşey kaliteli orta saha oyuncuları satın almak ve defans hattını çok iyi oluşturmakla başladı. Ancak en önemlisi teknik direktör Şenol Güneş'in kararı ile oldu. 2009 senesinde kalede Tony Sylva vardı. Herkes vasat bir kaleci olduğunu biliyordu ancak yapılacak birşey yoktu, sonraki sene daha iyisi alınabilir düşüncesindeydi Trabzonspor taraftarı. Ancak Şenol Güneş, ilk 18'e bile alınmayan genç Onur'a şans verdi, çünkü o bir kalecinin ne hissettiğini en iyi bilen kişiydi. O da eskiden bir kaleciydi ne de olsa. Ancak büyük talihsizlik oldu, geçen sene Fenerbahçe'yi şampiyonluktan eden kaleci Onur Kıvrak bir sakatlık geçirerek bu sezonu kapadı malesef. Sonra kale Tolga'ya devredildi. Herkes korkuyordu kalede artık o yok diye ancak Tolga eldiveni devraldığından beri çok iyi bir performans sergiledi. Son maçta da kaleyi o koruyacak. En önemli şey ise, takımın en skorer oyuncusu Burak'ın son maçta sarı kart görüp cezalı duruma düşmesi. Burak olsaydı daha kolay bir galibiyet gelebilir diyebilirdik ancak şansları biraz da olsa azaldı böylece. Gol yollarında sıkıntı çekeceğe benziyor Trabzonspor. Ne de olsa şampiyonluk için en azından 1 gol şart...