29 Ocak 2015 Perşembe
Analiz: Aurelien Chedjou
Etiketler:
analiz,
aurelien chedjou
Aurélien Chedjou vs Guinea 24.01.2015 paylaşan: umutnaderi
Burada Chedjou'nun Gine maçındaki performansından derleme bir video çıkardım... İzlemenizi tavsiye ederim...
Kesinlikle takımın savunmadaki liderliğini üstlenen, gerektiğinde ileride hava topu hakimiyetini sağlayan bir performans gösteriyor...
26 Ocak 2015 Pazartesi
10 Ocak 2015 Cumartesi
8 Ocak 2015 Perşembe
6 Ocak 2015 Salı
Analiz: Emre Çolak...
Etiketler:
analiz,
beşiktaş,
emre çolak,
galatasaray
Yukarıdaki videoyu kendim kazırladım Lig TV'nin sitesinde paylaştığı özetten... Buradan yola çıkarak bazı analizler yapacağım Emre Çolak hakkında...
Emre'yi ilk kez A takıma çıkaran Frank Rijkaard'tı... Önce hazırlık maçlarında denedi, daha sonra da ilk kez bir kupa maçında oynattı... Öyle ya o maçta da bir frikik golü ve bir penaltıdan olmak üzere iki gol attı... Küçük Arda dediler ilk başta... Sonra Rijkaard gitti, yerine Hagi geldi, o gitti Bülent Ünder geldi... Yetmedi öteki sene başında Fatih Terim geldi...
Çok genç bir oyuncu için bu kadar adaptasyon iyi değildi... Ancak Fatih Terim kendisini kenara atmadı, kullanmak istedi... Terim önce Semih'i kazandı, daha sonra da Emre'yi... İlk başlarda sahaya çıktığında bir heyecanı vardı ve bu da oyununa ciddi şekilde yansıyordu... Ancak bir bölümden sonra onu üstünden attı ve iyi oynamaya da başladı, ki bence 2011-12 sezonunun en önemli kırılma maçıdır, 19. haftada Samsun deplasmanında oynanan maç... 2-0 geriye düştüğümüz ve devre arasına da moral olarak çökmüş biçimde girdiğimiz bir maçı 4-2'ye, hem de deplasmanda çevirmek kolay bir şey değil... Topyekün hücuma çıkan Galatasaray'da o maçta önce Semih Kaya'nın gayreti ile bir gol gelmişti, hem de Ujfalusi'nin asistinde... Daha sonra Riera'nın üstün çabası ile aut çizgisinden çevirdiği topu Selçuk İnan harika bir vuruşla gol yapıp skoru eşitlemişti... En önemli anda ise Emre Çolak harika bir orta açarak Milan Baros'u bulmuş ve bu harika asisti ile Galatasaray'a üstünlük sayısını getirmişti... Sorumluluk alabildiğinde, oyun gidişatının da yardımı ile çok iyi işler çıkartabiliyor Emre Çolak... O Samsunspor maçından önceki haftada da İstanbul Büyükşehir Belediye karşılaşmasında 2 tane uzaktan gol atmış ve özgüven kazanmıştı büyük ölçüde...
Kalite olarak farkını koyabilen bir oyuncu Emre Çolak... Ancak fazla özgüven kazandığında gereksiz işler de yapabiliyor sahada... Uzun zaman boyunca onu en çok eleştirdiğim konu, topu ayağından çıkarması gerektiği zaman ya çok geç kalması ya da çok farklı şeyler düşünmesi... Basit oynamak yerine hiç yok yere çalımlar, garip hareketler denemesi beni adeta çıldırtıyordu... Bir kontra atağa çıkarken, topu hızlı şekilde ilerideki veya yanındaki takım arkadaşına aktarması gerekirken, zaten geçmiş olduğu rakip oyuncuyu ikinci bir defa daha geçmeye çalışması, kendi etrafında defalarca dönmesi ve sonucunda topu kaptırması ya da kontra atağın heba olup rakibin savunmaya yerleşmesi onun oyun içerisindeki puanını düşürüyordu... Kendisinin kesinlikle yeteneği var, ancak kullanmayı bilmiyordu önceki zamanlarda... Yani bir nevi karar mekanizmasında sıkıntı vardı... Takımdan önce kendini ön plana çıkarmaya çalışırken, aslında kendini oyundan düşürüyordu...
Mancini ile göbekte görev verilince biraz daha oyun olarak olgunlaşmaya başladı ve çevikliğini savunmada yönünde de kullanmayı öğrendi... Bu sezonda da Hamza Hamzaoğlu'nun gelişi ile önce Akhisar maçında çok etkili bir oyun oynadı... Sonraki maçta ise Konyaspor maçında harika bir gol ile takıma katkı sağladı... Öyle ki, isteyerek ve bilinçli oynadığında oyuna damgasını da vurabiliyor, varlığını gösterebiliyor... 10. haftada oynanan Trabzonspor maçında dökülen, daha ilk yarı koşmayı bırakan Emre'nin yerine, sonraki haftalarda bambaşka bir ruh halindeki Emre Çolak geldi... Hala da bazı kararlarda sıkıntı yaşayabiliyor ama artık hem savunmada hem de hücumda etkin olmayı başarabiliyor... Yukarıda verdiğim videoda en önemli kısım bence son dakika olmasına rağmen, dakika 90+5'te hala topu bırakmayıp, rakibe basması, topu kapması ve kafasını kaldırma gereği duymadan Burak Yılmaz'a gol pasını atması... Alan kontrolü, oyun görüşü - İngilizce'de buna "vision" denir - gelişti Emre'nin... Hem topsuz alanda daha etkin koşular yapıp pozisyonunu korumayı öğrendi, hem de kararlarını daha etkili vermeye başladı... Artık özgüvene kapılıp maçta gereksiz hareketler yapmamaya da başladı...
Onu eskiden eleştirdiğim bir diğer konu da fiziğiydi, ancak artık ikili mücadelelerde daha diri gözüküyor... Belki bundaki diğer bir etken de, fiziksel dezavantajının farkına vardığı için daha az fiziksel mücadeleye girmesidir, emin değilim... Çalıştıkça da yeteneğinin üzerine bir şeyler koyacağından eminim... Yazıyı bu sene attığı en güzel gol ile bitirmek istiyorum... Tribünden çekilen bir görüntü ile Emre'nin Konyaspor'a attığı gol gelsin...
2 Ocak 2015 Cuma
Galatasaray - Beşiktaş Derbisi ve Olimpiyat Stadı...
Etiketler:
ak,
atatürk,
beşiktaş,
galatasaray,
olimpiyat stadı
Bir seneyi daha geride bıraktık... Yeni senenin başlangıcında, Galatasaray'ı, Atatürk Olimpiyat Stadı'nda Beşiktaş ağırlayacak... Ben de Olimpiyat Stadı'nın bizim takımlarımız için pek iyi sonuçlar doğurmadığı kanaatindeyim...
Futbolu adam akıllı izlemeye başladığım yıllar, 2003-2004 zamanına denk gelir... O zamanlarda, İzmir'de yaşıyordum ve evimizde Lig TV yoktu, bu sebepten ötürü, maç zamanı sokağın caddeye bakan burnundaki lokantaya giderdik... Bazen güzel bir yemek, bazen de sıcak bir oralet-çay eşliğinde maçları izlerdik... 2003-04 sezonu, Galatasaray'ın kötü hatırladığım bir sezonudur... Çünkü, Ali Sami Yen'in tadilat altına alınıp, koca sezonu aynı şimdiki Beşiktaş gibi Atatürk Olimpiyat Stadı'nda geçirdiğimiz bir zamana denk geliyor... Kadromuz da o sene her ne kadar vasat olsa da, belli bir zirve mücadelesi vermeye çalıştık... Şampiyonlar Ligi'nde grupta 3. olarak UEFA'ya düştük o yıl...
Ancak aynı yıl yine Olimpiyat'ta oynadığımız bir Beşiktaş maçı var ki, maçın sonunda, o maçı yöneten hakem düdüğünü astı...
Ali Aydın'dı maçı yöneten ve iki taraf da maça ağırlığını koymasına karşın, o maçta verdiği iki akıl almaz penaltı ile 3 puanı adeta Beşiktaş'a hediye etti... İlk önce Ahmed Hassan'a ceza sahasında dokunan stoperimizin rakibini ittiği gerekçesi ile, daha sonra da Yasin Sülün'ün ceza sahası içerisinde sporculara taş çıkaracak biçimde takla atması ile Beşiktaş iki penaltı kazanıyor ve birini Ilie, diğerini de Pancu gole çeviriyordu... Kötü bir anıydı... En azından o zamanlar Özhan Canaydın gibi dik durabilen bir başkanımız vardı da, maçın ardından duruşu ile, MHK'ye ve TFF'ye tavrını koyup, Ali Aydın'ın peşin şekilde düdüğünü asmasını emredebiliyordu... Şimdiki başkan ve başkan yardımcılarımızın ne işler peşinde olduğunu ben bile bilemiyorum... Sanırım orduyu AKsaray'a çıkartma yapmaya hazırlıyorlar...
Bu olaydan yıllar sonra, 2013'ün eylül ayında, bu sefer Beşiktaş Galatasaray'ı Olimpiyat'ta ağırlıyordu... Lige dörtte dört ile başlamış Beşiktaş, 5. hafta maçında, hafta arasında Real Madrid'ten ağır bir yenilgi alan Galatasaray karşısına çıkacaktı... Her şey aslında iyi başlamıştı... Galatasaray Burak ile, Beşiktaş ise Almeida ve Fernandes ile gol şansları yakaladılar ancak kullanamadılar... Daha sonra ilk yarının sonlarına doğru Almeida'nın kafasından gelen gol ile bu kez ev sahibi olan Beşiktaş öne geçiyordu...
Üst düzey mücadele 85 dakika sürdü en fazla, daha sonra ise yerini yine çirkefliğe, sertliğe, katlanılmaz pisliğe bıraktı... Önce Galatasaray'ın sakatlık sebebi ile dışarı gönderdiği topu geri vermediği için Motta tepki topladı, bunun sonrasında ise Felipe Melo kendisine arkadan sert biçimde girince kayış koptu... Kırmızı kart sonrası ise önce sahada oyuncular, akabinde de tribünlerden inen ne idüğü belirsiz, taraftar denilen yüzlerce kişi sahaya daldı, Fırat Aydınus maçı orada hükmen bitirmek durumunda kaldı...
Bilanço Beşiktaş'a patladı tabii... O maç hükmen 3-0 Galatasaray lehine sonuçlandı... Ardından, bu olaylar neticesinde Beşiktaş'a 4 maç seyircisiz oynama cezası verildi...
O dört haftalık galibiyet serisinden eser kalmadı... 16. haftada oynanan Elazığspor maçına dek taraftarı önünde oynayamayan Beşiktaş bu maça kadar 13 puan kaybetti 10 haftada... Yani 10 haftada alabileceği 30 puanın yarısı bu kabaca...
O 5. hafta oynanan Galatasaray maçında tribüne döşenen mayınların sebebi de belli aslında... Bu maçtan 3 ay önce yaşanan Gezi olaylarında Çarşı'nın hükümet karşıtı bir duruş sergilemesi, bu mayınların döşenmesini hükümetin fikriyle gerekli kılmış olabilir... Bu kadar da değil... Bu Beşiktaş - Galatasaray maçında yaşanan olaylar, bu sezonun başında başlayan bu PassoLig saçmalığına da zemin hazırladı... Aslında kendi düzenledikleri plan ile, yeni bir plan başlattılar...
Bu Beşiktaş maçı yine Atatürk Olimpiyat Stadı'nda oynanacak... Ama geçen hafta Galatasaray'ın Albayrak ile Ankara'da, maçın Ankara'da oynanması bahanesi ile AKsaray'a yaptığı ziyaretin zamanlaması çok manidar değil mi?.. Bunu tartışmak lazım...
Futbolu adam akıllı izlemeye başladığım yıllar, 2003-2004 zamanına denk gelir... O zamanlarda, İzmir'de yaşıyordum ve evimizde Lig TV yoktu, bu sebepten ötürü, maç zamanı sokağın caddeye bakan burnundaki lokantaya giderdik... Bazen güzel bir yemek, bazen de sıcak bir oralet-çay eşliğinde maçları izlerdik... 2003-04 sezonu, Galatasaray'ın kötü hatırladığım bir sezonudur... Çünkü, Ali Sami Yen'in tadilat altına alınıp, koca sezonu aynı şimdiki Beşiktaş gibi Atatürk Olimpiyat Stadı'nda geçirdiğimiz bir zamana denk geliyor... Kadromuz da o sene her ne kadar vasat olsa da, belli bir zirve mücadelesi vermeye çalıştık... Şampiyonlar Ligi'nde grupta 3. olarak UEFA'ya düştük o yıl...
Ancak aynı yıl yine Olimpiyat'ta oynadığımız bir Beşiktaş maçı var ki, maçın sonunda, o maçı yöneten hakem düdüğünü astı...
Bu olaydan yıllar sonra, 2013'ün eylül ayında, bu sefer Beşiktaş Galatasaray'ı Olimpiyat'ta ağırlıyordu... Lige dörtte dört ile başlamış Beşiktaş, 5. hafta maçında, hafta arasında Real Madrid'ten ağır bir yenilgi alan Galatasaray karşısına çıkacaktı... Her şey aslında iyi başlamıştı... Galatasaray Burak ile, Beşiktaş ise Almeida ve Fernandes ile gol şansları yakaladılar ancak kullanamadılar... Daha sonra ilk yarının sonlarına doğru Almeida'nın kafasından gelen gol ile bu kez ev sahibi olan Beşiktaş öne geçiyordu...
İkinci yarıda ise etkili olmaya çalışan Galatasaray önce Serdar'a foul yapıldığı iddiası ile duraklayan Beşiktaş savunmasından yararlanan Drogba ile, daha sonra da Burak'ın üzerine gelen topu eli ile kontrol edip Drogba'ya aktardığı iddiası ile yine Drogba ile iki gol buluyor ve 2-1 öne geçiyordu Olimpiyat'ta...
Üst düzey mücadele 85 dakika sürdü en fazla, daha sonra ise yerini yine çirkefliğe, sertliğe, katlanılmaz pisliğe bıraktı... Önce Galatasaray'ın sakatlık sebebi ile dışarı gönderdiği topu geri vermediği için Motta tepki topladı, bunun sonrasında ise Felipe Melo kendisine arkadan sert biçimde girince kayış koptu... Kırmızı kart sonrası ise önce sahada oyuncular, akabinde de tribünlerden inen ne idüğü belirsiz, taraftar denilen yüzlerce kişi sahaya daldı, Fırat Aydınus maçı orada hükmen bitirmek durumunda kaldı...
Bilanço Beşiktaş'a patladı tabii... O maç hükmen 3-0 Galatasaray lehine sonuçlandı... Ardından, bu olaylar neticesinde Beşiktaş'a 4 maç seyircisiz oynama cezası verildi...
O dört haftalık galibiyet serisinden eser kalmadı... 16. haftada oynanan Elazığspor maçına dek taraftarı önünde oynayamayan Beşiktaş bu maça kadar 13 puan kaybetti 10 haftada... Yani 10 haftada alabileceği 30 puanın yarısı bu kabaca...
O 5. hafta oynanan Galatasaray maçında tribüne döşenen mayınların sebebi de belli aslında... Bu maçtan 3 ay önce yaşanan Gezi olaylarında Çarşı'nın hükümet karşıtı bir duruş sergilemesi, bu mayınların döşenmesini hükümetin fikriyle gerekli kılmış olabilir... Bu kadar da değil... Bu Beşiktaş - Galatasaray maçında yaşanan olaylar, bu sezonun başında başlayan bu PassoLig saçmalığına da zemin hazırladı... Aslında kendi düzenledikleri plan ile, yeni bir plan başlattılar...
Bu olay onlara, tribünlere gelen vatandaşların aslında "ne idüğü belirsiz" insanlardan oluştuğunu ve onların fişlenip, tribüne girenin kimin nesi olup olmadığının bilinmesi gerektiğini söyleme şansını doğurdu...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)