Başakşehir maçının ikinci yarısında oyuna girerken acaba bir fikir edinebilir miyiz oyunu hakkında diye çok dikkatli izledim kendisini. Çünkü artık adı sanı duyulmamış, yahut daha az bilinen, acaba kimin nesiydi bu denilen transferler daha çok heyecanlandırıyor beni. 30'unu Avrupa'da aşmış, kariyer olarak belli bir doygunluğa ulaşmış ve burayı adeta Katar veya Arabistan gibi görerek kariyerinin son demlerini refah içerisinde geçirme temennisi ile gelen çoğu futbolcudan da hayır gelmiyor haliyle. Bunun örneklerini çokça defa kötü şekilde tecrübe etmemize rağmen kulüpler nedense bu tavırdan vazgeçmiyor. Kâh kısa vadede çabuk bir etki arıyorlar, kâh gelen adamın itibarı sebebi ile dolaylı olarak kendi reklamlarını yapma arayışı içerisine giriyorlar. Bu anlayışa zıt düşen oyuncular da beni her zaman heyecanlandırmıştı.
Takıma katılan çok ünlü isimler oldu ve bunların bu topraklara gelmesinin ihtişamı bir başka olsa da, devamında performans babında neler verileceği kestirilemiyordu bu tip oyuncuların. Bunun yanında bu tür büyük isimleri getirirken onları bu topraklara çekmek için büyük paraları da gözden çıkarmanız gerekiyor ve iş tamamen bir piyangoya dönüyor. Performansı vermez ise herhangi bir sebepten ötürü, verdiğiniz büyük paraların bu büyük isimlerin banka hesaplarına akmasını üzgün gözlerle izliyorsunuz ve bir yerde ilişiği kesmeniz gerektiğinde de zararın neresinden dönersek kârdır ilkesinden yola çıkarak daha büyük zarardan kâr etmek uğruna fesih bedelleri ödeyerek bu oyuncuları takımdan yolluyorsunuz en nihayetinde.
Böyle pahalı piyangolara gitmek yerine daha ucuz, öğrenmeye ve gelişime aç oyuncuların alınması taraftarı oldum hep. 2013 yazında Türkiye'de yapılan U-20 Dünya Kupası'nı canlı izlemiştim ve beni büyüleyen 2-3 oyuncu olmuştu ve bunlardan birisi tabii ki turnuvanın yıldızlarından biri olan Bruma'ydı. O yazın sonunda, canlı izleyip methiyeler dizdiğim o genç yıldızın Galatasaray'a gelmesi çok acayip bir olaydı ve aşırı sevindirmişti. Oyuncu politikasını gençlere yönlendirme sinyali vermişti yönetim yıllar sonra. Büyük paralar bonservise akmıştı ancak bu bir yatırım parasıydı. Şu anda Falcao'ya ödenen maaşlar gibi boşa akan paralar gibi değildi. Nitekim Bruma da Galatasaray'da kaldığı uzun süre boyunca sakatlık yaşadı, kiraya gitti geldi, geldi burada şampiyonluk gördü ve ardından o dönemler büyük yatırımlar yapan başka bir kulüp olan RB Leipzig'e transfer oldu. Çok büyük potansiyel vaad ediyordu. Biraz bireysel oyun yapısından, biraz da sanırsam karakterinden dolayı potansiyeline şu ana kadar ulaşamadı ve şu anda Yunan Ligi'nde Olympiacos'ta top koşturuyor.
Mostafa Mohamed de buna benzer heyecan uyandırıcı, bilinmeyen ve bu bilinmeyen yüzünden de aslında çok büyük merak uyandıran bir santrfor olarak geldi. Gomis'ten sonra arayıp da bulamadığımız o ileri uçtaki yalnız ama bağlantı sağlayan oyuncu rolünü harika oynuyor şimdiye kadar. Diagne kadar dev bir boyu olmasa da, vücudunu kesinlikle Diagne'den iyi kullanıyor ve harika şekilde topu vücudunu koyup koruyor ve takımın ileri yerleşmesine önayak oluyor. Bu huyu ile acaba diyorum ki target man ruhu sonunda döndü mü bu takıma... Diagne'nin aşırı uyuşuk kaldığı ileri dikilen uzun toplarda Mohamed gerçekten rakip stoperlere zor anlar yaşatıyor, daha doğrusu onları yıpratıyor. Duran toplar ve içeri kesilen ortalarda da çok büyük bir tehdit olduğunu da gösterdi. Henüz kafa golü bulamadı ancak bu kafalar ile yaratılan pozisyonlardan atılan goller var ve en kısa zamanda kafa golü atacağından da eminim. Gelmeden önce izlediğimiz o videolardaki gibi çok kuvvetli kafaları var ve bu bir Galatasaray taraftarı olarak yıllar sonra çok büyük bir nimet takımdaki.
Artık takımımızda bir Target Man var. Umarım gelecek performansları da başladığı gibi dört dörtlük olur. Başarılar aslan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder