24 Şubat 2024 Cumartesi

Harese nedir bilir misin?

Ülkenin ve Galatasaray'ın Avrupa Kupaları'nda puan almasına elemelerde ve grup aşamalarında yapmış olduğu 3 gol ve 2 asist ile katkıda bulunan Galatasaray futbolcusu Kerem Aktürkoğlu. Buna ek olarak da ligde 25 maçta çıktığı 9 gol ve 6 asistlik performans ile de Galatasaray'ın tablonun en üst konumunda bulunmasında önemli bir role sahip.

Bu kadar tanım yeterse asıl mevzuya geçelim.

Başarı maalesef sürekli hale geldiği zaman, norm haline geldiği zaman, sıradanlaşıp önemini yitirmeye başlıyor ve başarı için bu renkleri destekleyen insanlar da en ufak kazada veya sonuçta bir günah keçisi arayışına geçiyor.

96 yılı ve sonrasında Galatasaray'ın futboldaki yükselişi sebebi ile taraftar sayısında da başarıya bağlı şekilde büyüme gerçekleşti. Bunun bir kısmı kulübün ideolojisi ile benzer çerçeveden düşünenler olduğu gibi, bir diğer kısmı da başarının getirdiği tatminden kendine de bir kaşık isteyenlerin destek vermesi neticesinde vuku buldu.

Bu süreç içerisinde de maalesef Galatasaray taraftarının bir bölümü salt başarı odaklı, şımarık ve kötü günde sırt çeviren, anca iyi gün dostu bir demografiye büründü. Bunun en büyük götürüsü ise buna sahip destekçi ve köstekçileri içeren bir yapıda maalesef Trust the Process mentalitesi ile ilerlenemediği gibi, geri de gitmeye başlıyor sistem. Emsal olarak ise kulübün kuruluş motivasyonu olan "Türk olmayan takımları yenmek" mottosuna aykırı bile düşerek, ligdeki şampiyonluk menfaati adına Galatasaray'ın Avrupa Ligi'nden elenmesi gerektiği, yoksa iki kulvarda bile mücadele etmesinin mümkün olmayacağı, neticesinde ise şampiyonluğun Fenerbahçe'ye kaptırılacağı bile konuşuldu. çünkü başarı odaklı taraftarlar, kulübün kültüründen bihaberler.

Yine aynı taraftar mentalitesinin getirisi ile kulüpte sahada her şeyini vermeye hazır yerliler dururken, sırf onları tatmin etmek ve onlardan gelecek tepkilerden ırak kalmak için yıllar boyu kimliğinde yazan ismi, tabelada yazdığı skordan büyük oyuncular büyük bedeller ile transfer edildi. Burada Falcao'yu, Nzonzi'yi, de Boer'u uzun uzun listelemeye gerek yok. Ancak örgünün en son halkasına geldiğimiz zaman sırf rakip alacak diye kaos çıkarıldı ve Wilfried Zaha alındı, daha sonrasında da Matias Vecino gelmek üzereyken gelen tepkilerden mütevellit veto edilip yerine Tanguy Ndombele alındı.

Ve geldiğimiz noktada da sahada yürümekten, herhangi bir aksiyon yapmaktan aciz bu iki arkadaş takıma hatırı sayılır herhangi bir katkı vermezken, her maçtan sonra eleştirilerin baş odağı maç boyu elini her taşın altına sokmak için yırtınan ve bu sorumlulukları da alırken, maç boyu yapmaya çalıştığı şeye bağlı olarak hata da yapabilen Muhammed Kerem Aktürkoğlu oluyor.

Her maç istisnasız bir yerlere sızıp, rakip savunmayı bozmayı, yıkmayı deniyor, bıkmıyor, tekrar deniyor, onu başaramazsa rakibe basıp oradan bozmaya çalışıyor, top kapıp asist çıkarmaya çalışıyor. kendine oynamıyor, takım adına oynuyor.

Aslında Sparta Prag maçı bu taraftarın etüt yapması adına iyi bir maçtı ancak insanlar anlamak istemedikten sonra anlayamıyorlar maalesef. Takım Kerem'siz pozisyona dahi giremedi, çünkü ön alanda hareketli oyuncu kalmadı. Onun yaptığı koşuları yapan, bu dinamizmi ve oyun aklını sağlayan başka bir oyuncun yok kadronda.

Hiç kimse Kerem Aktürkoğlu yerine sol kanada geçen ve oynadığı süre boyunca sadece 5 kere topa temas eden Zaha'yı konuşmuyor. Konuşamıyor.

Hiç kimse 30 dakika kadar 10 kişi oynayıp, ciğeri yerine başka yerinden solumaya başlamış takım arkadaşlarını hiçe sayıp, 90+4'te geride hiçbir oyuncu kalmamışken kendi kendine sirk hareketleri yapmaya çalışan Zaha'yı konuşmuyor. Sadece bir (sayıyla 1) dakika öncesinde Berkan Kutlu rakibi tek başına kovalayarak topu kornere attığı zaman yere yığıldı ve kaldı. Ancak Zaha'nın umurunda değil takımın başarısı.

Benzer biçimde oynadığı kulübe ve kazandığı paraya ihanet eden bir Ndombele var, ancak bu arkadaş da sosyal medya ve tribünde meme haline gelip, gülünüp geçilen bir tipleme haline gelmiş durumda.

Eleştirilen, tepki alan ise bâki, ne kadar çırpınsa da, ne kadar uğraşsa da, ne kadar başarsa da, yine gelişimine devam eden, takımı için oynayan yerli oyuncu oluyor hedef tahtasına konan.

Bu yüzden bu takımın son derece şımarık ve kulübün kültüründen ve aidiyetinden bihaber taraftarına inat, Kerem aktürkoğlu'nu ve gözündeki hırs dolu bakışları savunmaya devam. çünkü Galatasaray'ı günün sonunda kurtaracak olanlar Zaha'lar değil, Kerem'lerdir... 



1 Ocak 2024 Pazartesi

Yaşananlar ve Yaşatılanlar: Bir "Süper" Kupa Gecesi

Baya uzun bir süredir yazmıyordum, eski yazılara da bakınca yazma gerekliliğini kendimde hissettim. Başlıyoruz o zaman efendim...


Bir Süper Kupa maçı oynanacaktı 30 Aralık 2023 gecesi Riyad'da. Kasım 2023'te Galatasaray Binicilik Tesisleri'ndeki konuşmasında Galatasaray'ın içişlerini masaya yatıran Erden Timur, o gece Galatasaray'ın Türkiye dışında bir yerde Süper Kupa adına Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılında sahaya çıkmasının etik olarak doğru olmayacağını ve bunun kulübün vizyon ve idealleri ile de uyuşmayacağını dile getirmişti.

Bu maçtan 4 gün evvel gergin geçen ancak sadece tek bir isabetli şutun vuku bulduğu aşırı yavan bir derbi oynamıştı bu iki kulüp de. Maçta açıkçası futbol adına herhangi bir olumlu aksiyon olmadı, ancak maçtan sonra hakem kararları yine çokça sosyal medyayı meşgul etmeye yetti. Formsuz oyuncular, kart cezalıları, kalitesiz futbol derken, iki takımın oyuncuları ve taraftarları bu geceye çok gergin biçimde, adeta bir rövanş arzusu ile bakıyorlardı. 

Galatasaray'ın ısınmaya çıkmayı talep ettiği forma.

Takımlar Riyad'da maçın başlamasına saatler kala sahaya gelmişlerdi ki, hiç beklenmeyen bir olay ile gündem çalkalanmaya başladı. Sosyal medyaya ilk ulaşan istihbarata göre Al-Awwal Park Stadyumu'ndaki yetkililer, takımlarımızın maç öncesi İstiklal Marşı talebini geri çevirmişlerdi. Planlanan düzene göre maçtan önceki seremonide Norm Ender İstiklal Marşı'nı söyleyecekti. Bundan daha sonra ulaşan bilgilere göre stadyumdaki yetkililer Galatasaray ve Fenerbahçe'nin sahaya herhangi bir Atatürk ve slogan içeren tişört, forma veya pankart ile girmelerine izin vermediler.  

İşler zaten bu raddeye geldikten sonra herhangi bir uzlaşıya gidilmeden iki kulüp başkan ve yetkililerinin mukabil olup oradan ayrılmaları gerekiyordu. Çünkü mevcut taleplerin gerektirdiği aksiyon buydu. Ancak dışarıdan bir göz olarak buna emin olunamadığı için, seri biçimde sosyal medyadan ve canlı yayından düşen haberlere bakarak olaylardan haberdar olma çabasına gitti herkes. 

Çok geçmeden başka bir haber de bomba gibi düştü. Stadyum yetkilileri, bazı Fenerbahçe'li taraftarları, giydikleri 100. Yıl formalarında Atatürk fotoğrafı bulunduğu için stadyuma almamışlardı! Düşünsenize, kenara para koyup, başka bir ülkeye gitmek için otel tutuyorsunuz, uçak bileti ayarlıyorsunuz, oraya bir maç izlemeye gidiyorsunuz ancak giydiğiniz formanız yüzünden sizi stadyuma almıyorlar. Çok büyük rezalet.

Bu olaylar esnasında da ASpor ve Atv'deki yayınlarda da takımların maça yaklaşık 1 saat kadar kalmasına rağmen hala sahaya inmediklerini görüyorduk. Yayını yapan spiker ve yanında bulunan Gürcan Bilgiç ve Levent Tüzemen de olan biteni anlamaya çalışıyorlardı, ancak izleyiciye açıkçası hiçbir bilgiyi doğru biçimde aktarmıyorlardı. "Takımlar gelecek, sahaya çıkmalarını bekliyoruz" minvalinde sadece izleyicileri yayında tutmayı çabalayan tutumları vardı yayın boyunca.

Bunlar yaşanırken başka bir haber düştü sosyal medyaya. Suudi Arabistan yetkilileri, futbolcuların herhangi bir siyasi ibare içeren bayrak, flama, pankart veya forma ile sahaya çıkmadığından emin olmak için iki takımın da soyunma odası kapılarına adam dikmişlerdi. Cumhuriyetinin 100. yılını kutlayan iki takıma da koyu bir sıkıyönetim uygulanıyordu. Yapılacak doğru belliydi, ancak TFF başkanının o olaylar esnasında yaptığı açıklamalar tam da bu sıkıyönetime boyun eğme üzerinde bir tutumdu. 

Biraz daha vakit geçtikten sonra takımların sahada olmaları gereken bu dakikalarda otellerine geri döndükleri haberini aldık. İki kulübün başkanları ve TFF başkanı bir görüşme gerçekleştireceklerdi. Erden Timur'un o gece yapmış olduğu açıklamanın da ışığında, Galatasaray'ın nihai tutumunun nasıl olacağından aslında emindik çoğumuz. Ancak olayın Ali Koç ve Fenerbahçe yetkilileri için de olağanüstü bir boyuta ulaşması ve kabul edilemeyecek şartlarda gerçekleşmesi iki kulübün de bu müsabakanın bu şekilde oynanamayacağında mutabık olması açıkçası benim adıma beklenmedik bir adımdı ve beni çok mutlu etti.

İki kulüp de bu olaylı gecede çok dik bir duruş sergileyerek milli değerlerin satın alınmış ve kuralların zoraki biçimde dayatılmış bir spor müsabakasından daha üstün olduğunu bize sert biçimde hatırlattı. 

Yaşanan ve yaşatılanların gerçekleştiği bu özel gecede, 100 yıl önce binbir güçlükle, savaşların ve mücadelelerin ışığında kurduğu bu ulu Cumhuriyet'in 100. yılında, 1938'den bu yana hayatta olmamasına rağmen, yaratmış olduğu fikirler ve bu fikirler ışığında yetişen Türk İnsanı sayesinde hala daha en ezeli rakiplerin dahi birleştirici gücü olmayı başaran bir kahraman vardı. O güzel insanı, o kahramanı yine derin saygı ve özlem ile anıyorum. Çok sevdiğim Erol Mütercimler'den öğrendiğim bu kalıbı kullanarak da yazıyı noktalıyorum; 

"Işıklar içerisinde uyu güzel insan..."

"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."

- Mustafa Kemal Atatürk